O dünyanın en tutkulu âşıklarından biriydi. Yeni Zelanda’nın Mana Adası’nda yaşayan sümsük kuşu Nigel’dan bahsediyorum. Dağa taşa kendi türünün heykellerini diken ada yetkililerinin kurbanı oldu. Bir heykel için çarpan kalbi onu daha fazla taşıyamadı. Haliyle bu hikâyede çok mesaj var...
Dünyanın en kararlı âşığı Nigel’ı kaybettik. Bu kaybın
arkasından gazetelere ölüm ilanları verilmedi, dini tören
düzenlenmedi.
Nigel bir kuş çünkü.
Yeni Zelanda açıklarındaki Mana Adası yetkilileri, adaya değişik
kuş türlerini çekebilmek için (bu tür yetkililer de varmış demek
ki, bunu da duyduğuma mutlu oldum) değişik yerlere kuş heykelleri
yerleştirmişti.
Bir sümsük kuşu, işte bu heykellerden birine âşık oldu ve üç yıl
boyunca onunla ilişkiye girmeye çalıştı. Zaten bu nedenle bir adı
var, Nigel diye. Böyle bir aşk yaşamamış olsaydı, onu kim nereden
tanıyıp isim koyacaktı...
Nigel tam üç yıl ‘kuş heykel’e kur yaptı. Kendi türünün bütün
erkeklerinin eş bulmak için yaptıkları gibi göz alıcı mavi renkli
ayaklarını, heykelin gözünün içine sokmaya çalıştı.
Ama karşısında bir ‘taş’ vardı. En ufak bir gevşeme belirtisi bile
göstermedi. Nigel’ın minik kalbi üç yıllık karşılıksız aşka daha
fazla dayanamadı ve durdu.
Galatea’nın doğuşu
Nigel’ın şanssızlığı bir ‘kuş’ olması ve antik dönem tanrı ve
tanrıçalarını tanımıyor olmasıydı.
Bir anlatıya göre heykeltıraş, bir diğerine göre kral olan Kıbrıslı
hemşerimiz Pygmalion’dan söz ediyorum.
Mitolojiye göre Kıbrıslı Amathonte’in kızları Propoetid’ler,
Afrodit’in (Roma mitolojisindeki adıyla Venüs) kudretini ve
tanrıçalığını reddettikleri için, Afrodit tarafından fahişelere
dönüştürülür. Propoetid’lerin hal ve tavırlarından hoşlanmayan
Pygmalion da artık canlı kadınlarla ilgilenmemeye karar verir ve
fildişinden bir kadın heykeli yapar.
Heykel o kadar güzeldir ki zaten hiçbir canlı kadının o güzellikle
aşık atabilmesine de olanak yoktur. Ve kaçınılmaz son gelir,
Pygmalion yarattığı bu heykel kadına âşık olur.
***
Günün birinde Afrodit onuruna verilen bir davette ona bir adak
adar. Afrodit’ten, âşık olduğu heykele benzer bir kadın istemiştir.
Evine dönüp de heykelini öptüğünde kadının dudaklarının sıcak
olduğunu hisseder. Bir de bakar ki emek emek oyduğu heykelden
kadını kanlı canlı karşısında duruyor. Afrodit, dileğini yerine
getirmiş, heykele can vermiştir.
Ona bir isim vermek de her zaman olduğu gibi ozanlara düşer;
Galatea, kendisini Pygmalion’un kollarında bulur, muratlarına
ererler, kerevetine çıkmak da biz fanilere düşer.
Kalbi aşkla çarpıp o nedenle duran Nigel’ın heykelini, âşık olduğu
heykelin yanına dikerler diye ümit ediyorum.
Sümsük kuşları, kanatlılar âleminin tekeşli familyasından.
Penguenlerle de akrabalıkları var. Ömür boyu tek bir eşle
yaşıyorlar ve 200 kuşluk kolonilerde, âşık oldukları dişiyi-erkeği
sadece sesinden tanıyorlar.
Sesleri nasıl diye soracak olursanız, martılarınkinden çirkin
diyebilirim. Gırtlaktan fışkıran bir soğuk hava dalgası gibi
düşünün.
Editörümüz buraya bir fotoğraflarını koyabilirse, ne kadar güzel
kuşlar olduklarını göreceksiniz. Erkekler, dişileri renkli
ayaklarını sergileyerek tavlıyor, kuluçka süresince eşleriyle
birlikte yumurtayı bu ayaklardaki perdeler sayesinde sıcak
tutuyorlar.
Karasevdalı Nigel (altta sağda) heykelden aşkının
önünde.
***