BAŞLIKTAKİ “kalem aşısı”, ağaçlara yaptığımız türden bir aşı değil. Eğlenceli bir öykü aslında.
Birinci Irak savaşı sırasında, Saddam’ın adamları zamanın Kuzey Irak’taki Kürt bölgesine saldırdığında, Irak ordusunun zulmünden kaçan Kürtlere sınırlarımızı açmıştık.
Büyük göçün yarattığı sorunlardan biri de elbette sağlık sorunlarıydı ve uluslararası sağlık kuruluşları da yardım etmek için bölgede bulunuyorlardı.
Yardım heyetindeki hekimlerden biri, sınır kasabalarımızdan birindeki sağlık ocağındaki meslektaşına, çocukların aşılanması konusunda ne durumda olduklarını sormuş ve aşı kayıtlarına bakmış.
Yüzde 100’lük aşılanma oranını görünce de hayretle sormuş: “Bu kadar aşıyı nasıl yapıyorsunuz?”
“Kalem aşısı” diye yanıtlamış Türk hekim, “sağlık müdürlüğünden emir gelince aşılanmamış çocukları da aşılamış gibi kaydediyoruz.”
Türkiye İstatistik Kurumu’nun, enflasyon sepeti ile ilgili güncellemelerini okuyunca, aklıma bu hikâye geldi.
Belli ki hükümet de durdurulamayan enflasyona bir “kalem aşısı” yapmış, gıda harcamalarının enflasyon sepetindeki ağırlığı düşürülmüş.
Gerekçelerden biri çok komik: Turistler, lokantalarda yemek yiyor!
“Turist mi kaldı lokantada yemek yiyecek” diye sormak da mümkün ama geçelim.
TÜİK, vatandaşın gelirinin yüzde 21.77’sini gıda harcamalarına ayırdığını varsayıyor artık.
Halbuki biliyoruz ki nüfusumuzun büyük bölümünü oluşturan sabit gelirli işçiler, memurlar, emekliler gelirlerinin en az yarısını karınlarını doyurmak için harcıyorlar.
Gıdadaki mevsimsel değişimler de enflasyon hesabında dikkate alınmayacak. Sanki domatesi 12 ay aynı fiyattan satın alıyormuşuz gibi!
Ama her ay bir tane derin dondurucu alıyormuşuz gibi bir hesaplamayla enflasyon belirlenecek. Her ay derin dondurucu alırız belki ama içini neyle dolduracağız?