AKP Kongresinde ortaya çıktı ki, Recep Tayyip Erdoğan'ın eli ve gölgesi AKP'nin üzerinde durmaya devam edecek.
Partinin yönetim organları bile "tarafsız Cumhurbaşkanı'nın
Sarayı'nda" belirlendi.
Davutoğlu'nun serbestçe oluşturmasına izin verilen tek parti organı
"Siyasi Erdem ve Siyasi Etik Komisyonu" olacak ama bu partide o
komisyona nasıl üye bulabilecek, orası da ayrı bir mesele.
Kongreye gidilen yolda ve kongrede sık duyduğumuz sözler var:
Fabrika ayarlarına dönmek, partinin kurucu ilkelerini canlandırmak
vs.
Bunların bu kadar çok tekrarlanması, partinin bugünkü politik
duruşunun sorunlu olduğunun içeride de kabul edildiğini gösteriyor
aslında.
Yanlış giden bir şeyler olduğunun herkes farkında, onun için "eski
güzel günlere" dönme özlemi ifade ediliyor.
Bülent Arınç'ın kongreden bir gün önce "Bizdik, ben olduk"
sözleriyle veciz bir şekilde ifade ettiği gibi AKP artık bir "kişi
partisi" ve bu durum değişmeden de "fabrika ayarlarına geri dönmek"
mümkün değil.
Ahmet Davutoğlu'nun Saray'ın istemediği bazı isimleri yönetim
listesine alma ve Saray'ın istediği bazı isimleri listeye almama
girişiminin, Saray'ın Binali Yıldırım hamlesi ile nasıl bertaraf
edildiğini de hatırlayalım.
Beyaz kâğıda atılmış 900 delege imzası artık Erdoğan'ın elinde ve
bu partiye bir ayar verilecekse o ayar artık sadece Saray'ın ayarı
olabilir, fabrikanın değil.
Erdoğan niye böylesine keskin bir müdahale ile partinin Genel
Başkanı ve Başbakanı'nı "maiyet memuru" konumuna iteledi? Niye
Davutoğlu'nu "dış kapının mandalı" durumuna düşürdü?