GEÇEN akşam iş çıkışı Doğan Burda Dergi'deki arkadaşlarla Mecidiyeköy'ün normal bir insanı bir hafta içinde bir seri katile dönüştürebilecek potansiyele sahip trafiğinin dağılmasını Big Chefs'in barında bekliyorduk.
Bu artık akıl sağlığımızı korumanın tek yolu gibi görünüyor ama bu arada tütün ve alkol tüketimi ile ilgili istatistiklerimiz bedensel sağlığımıza nasıl bir etki yapıyor, içimizi görme olanağımız olmadığı için bunu bilemiyorum.
O akşam birinci kadehlerimizin ortalarına gelmiştik ki hoparlörden
Pink Martini’nin bir şarkısı yükseldi: Una notte a Napoli!
Napoli’de bir gece!
Bar tezgâhına tünemiş, tepemizdeki ısıtıcılardan yayılan ısıyla
kendimizi bir yaz akşamında zannederken nakaratında şarkıya eşlik
de ettik:
“Quanto tempo puo durare? / Quanto notti da sognare? / Quante ore,
quante giorni?”
Ne kadar zamanımız var? Kaç gecemiz hayaller için? Kaç saat, kaç
gün?
Konu da ister istemez dönüp dolaşıp şarkıdaki sorulara
geldi.
Ne kadar zamanımız var? Kaç gecemiz hayaller için? Kaç saatim
kaldı, kaç günümüz var sevdiğimiz insanları görmek için?
“Mükemmel bir cenaze töreni için play list” başlığını taşıyan bir
uzun öykü yazıyorum, öncelikle kendim için yazıyorum bu öyküyü.
Yayınlanmasa daha iyi olur diye düşünüyorum, özel bir şey
çünkü.
Bir de işin benim için eğlenceli tarafı var tabii. Ben dünyaya veda
ettikten yıllar sonra kitaplarımın, eski dosyalarımın arasında
tesadüfen bulunsun istiyorum sanırım.
Geride kalanlara küçük bir sürpriz yani!
Ancak öykü bir türlü bitmek bilmiyor.
Üç paragraf, beş paragraf ilerliyorum, sonra sil baştan!
Sanıyorum bunun nedeni, bu hikâyenin bitmesini de aslında hiç
istemiyor olmam.
Fantastik filmlerde, bilimkurgu romanlarındaki gibi bir “uğursuz
öykü” olmasından da çekiniyorum, bittiğinde sanki bu dünyadaki
zamanımın da sonuna gelecekmişim gibi!
Gerçi böyle olsa film filan da olur, herkes merak edip okur,
vârislerim mutlu olur ama bu mutluluklarını biraz daha ertelemek
istiyorum sanki.
Arkadaşlarımın çoğu biliyor bu uzun öyküyü yazmakta
olduğumu.
Onun için ‘Una Notte A Napoli’yi dinlerken sözü yine oraya
getirdiler, hikâyenin durumunu sordular.