''HER kadının gönlünde bir faşist yatar. / Suratına ver tekmeyi, hayvan / Senin gibi hayvandır, hayvandır kalbi."
Bu şiir, yaşamına çok genç yaşta intihar ederek son veren şair
Sylvia Plath'a ait.
Yusuf Eradam'ın Plath'ın sanatını çözümlediği "Sylvia: Ben'den önce
tufan" (Kırmızı Kedi Yayınları) isimli incelemesini okurken
rastladım bu şiire.
Doğrusunu isterseniz irkildiğimi de söylemeliyim.
Plath'ın manik–depresif kişiliğinin, babasına olan açıklanamayan
nefretinin bir sonucu olarak yazılmış olmalı bu satırlar.
Kim bilir, sekiz yaşında babasının ölümüyle ruhunda meydana gelen
derin yarılma olmasaydı, belki ne o şiirleri yazabilecekti, ne de
genç yaşta bu dünyadan çekip gitme kararını verebilecekti.
İlk şiirinin, babasının öldüğü yıl, sekiz yaşındayken yayınlanmış
olması bir tesadüf olmamalı.
Plath'ın intiharından önce eşi tarafından da terk edildiğini de
unutmayalım.
Şiiri okurken, irkildiğimi söyledim çünkü "her" kadının gönlünde
bir faşistin yatmakta olduğu fikrinden rahatsız oldum.
Plath'ın kendi yaşantısını, genellemeler yoluyla tüm kadınlara mal
ettiğini yazıyor Eradam.
O yüzden kendimi teselli etmeyi de başardım: Her genelleme
yanlıştır! Tıpkı bu genellemenin olduğu gibi...
Plath'ı eline geçiren şey acıdan başka bir şey değildi.
Hayır, her kadının gönlünde bir faşistin yatmakta olduğunu
düşünmüyorum, Plath'a katılmıyorum.
Plath'ın sözünü ettiği "faşist" siyasal bir duruma işaret etmiyor
elbette.
Karşısındaki insana bilerek acı çektiren bir tipten söz ediyor.
İçinde "acı" olmayan bir aşk ilişkisinin var olmadığını
biliyoruz.
Herkes şu ya da bu şekilde acı çekebiliyor, bu aşk ilişkisindeki
eşitsizliklerin doğal bir sonucu.