BİRLİKTE mutlu olabileceğiniz bir insanı seçme hakkınız elbette teorik olarak var.
Daha doğrusu hayatımızı paylaşabileceğimiz birisini seçme hakkına sahibiz ama bunun her zaman “mutluluk garantili” olmadığını da biliyoruz.
Yanlış seçim yaptığınızda kaybolan yıllarınızı da geri vermiyorlar.
Ama o yanlış seçimi yaptığınızın farkına varana kadar geçirdiğiniz günleri de hesaba katmalısınız.
O süre içinde hiç mutlu
olmadınız mı?
Mutlaka olmuşsunuzdur.
Yüzünüzde belli belirsiz bir Mona Lisa tebessümüyle yakalarsınız kendinizi.
Bir şarkı, denizden gelen iyot kokusu, martıların çığlıkları, bir resimde gördüğünüz etekleri tatlı bir esintiyle uçuşan kadın, boş bir asansöre bindiğinizde duyumsadığınız belli belirsiz bir parfüm.
O kadar çok şey sizi geride bıraktığınız güzel anlara götürebilir ki bazen siz bile şaşarsınız bunun nasıl olduğuna.
Çünkü hayat böyle bir şeydir, gerçek hayattan söz ediyorum.
Geçenlerde bir tiyatro oyunu seyrettim, İstanbul Küçükçiftlik’teki TOY sahnesinde.
Tek kişilik bir oyun aslında bu. Şebnem Bozoklu’yu sahnede tek başına izliyorsunuz ama ona eşlik eden bir de dış ses var, Kerem Fırtına’nın sesi. Onu ancak oyun bittiğinde, izleyicileri selamlarken görebiliyorsunuz. Onun için “tek kişilik oyun” dedim, Fırtına alınmasın. (Yönetmen: Bahar Kerimoğlu, Yazan: Kemal Hamamcıoğlu.)
Tek kişilik oyunlar izleyen için de, oynayan için de zor oyunlardır.