GAZİANTEP'teki terörist saldırının ardından devlet
yöneticilerimizden bir kez daha aynı sözleri dinledik: Kanları
yerde kalmayacak, bunların hepsi aynı örgüt, bunların hedefleri
Türkiye vs.
Yetkili konumdalar, millet onları ülkeyi düzgün yönetsinler diyerek
seçip yetkiyi verdi ama sadece konuşuyorlar.
Bir gün de çıkıp demiyorlar ki, “Ey halkım, özür dilerim. Bu ülkeyi
doğru yönetemediğimden başımıza bunlar geldi”.
Çünkü doğru adamlarla bu ülkeyi yönetiyor olsalardı, başımıza ne
FETÖ belası sarılırdı, ne Suriye’deki iç savaş sonunda bizi de
yakacak boyutlara gelirdi, ne de PKK’ya bizzat asker ve polis
tarafından göz yumulurdu.
“Alnı secdeye değiyor” diye Fetullahçıların devleti ele geçirmesini
seyrettiler, hatta onlarla beraber savcılığa soyundular.
Görüyorsunuz, yüz binden fazla insan devletteki işinden atıldı.
Onları o makamlara kim getirmişti?
Esad’ı devirip Emevi Camisi’nde namaz kılacağız hevesleriyle
Suriye’nin üzerine benzin döktüler.
Suudi Arabistan ve Katar’ın kuyruğuna takılıp şeriatçı militanların
sınırımızı kevgire çevirmesine neden oldular.
Barış süreci bahanesiyle, oy avcılığı yapacağız derken PKK’ya
yıllarca göz yumdular.
Askere, polise “PKK’yı görmeyin” emrini verdiler, valiler, askerin,
polisin operasyon isteklerini geri çevirmek için birbirleriyle
yarıştılar.
Ve şimdi de çıkmışlar, üst akıldan, Türkiye üzerine oynanan
oyunlardan, üç terör örgütünün aynı amaca hizmet ettiğinden söz
ediyorlar.
Bomba olayından sonra bakıyorum, AKP sözcüsü konuşuyor: “Henüz
kimin yaptığına dair tam bir tespit yok” diyor.
“DAEŞ ile ilgili bir tespit yok, PKK’nın işine gelebilecek bir
eylem DAEŞ unsurlarına ihale edilebiliyor” diye komplo teorileri
kuruyor.
Dili varmıyor bir türlü, bombayı patlatanların şeriatçı militanlar
olduğunu söylemeye.
Olağan kuşkulu ABD yönetimi de ihmal edilmiyor elbette: ABD,
Türkiye’yi Suriyeleştirmek istiyormuş.