CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, Atatürk'ü anmak için düzenlenen törende, iktidarları döneminde Cumhuriyet'in bir kayıp yaşayıp yaşamadığını sorduktan sonra şöyle dedi:
“Bunu birileri bize ispatlasın, görelim. Öyleyse artık rejim
endişelerini gündemimizden çıkarmalıyız. Bunları konuşarak
birbirimizi yormaya gerek yok.”
Rejimden kastettiği şey “Cumhuriyet idaresi” ise bunda bir
sorunumuzun olmadığı görülüyor.
Ama meselemiz “demokratik–liberal bir Cumhuriyet” ise tam da
“rejim” tartışmalarını yapmamız gereken bir noktadayız.
Çünkü şu anda bir yandan Türkiye’de “illiberal demokrasi” şartları
altında yaşarken başka bir şey de yapamayız zaten.
Yeni bir sivil anayasa yapmak için genel bir ittifak var.
Ancak bu genel ittifakın bozulduğu bir nokta var ki o da AKP’nin
geçen dönem Meclis’teki anayasa hazırlıkları sırasında komisyonu
kilitleyip, yeni anayasanın yapılamaması sonucunu doğuran
önerisidir.
O öneri, bugün de açıkça görülüyor ki AKP’nin bu dönemde de ısrarla
üzerinde duracağı konudur.
Güçler ayrılığını sağlayacak bütün denge mekanizmalarından
arındırılmış, gücü bir tek kişinin elinde toplayan sistem önerisi
ortada dururken, rejimin geleceğinden başka ne tartışacağız ki
zaten.
Sorunumuz bu ülkenin gelecekte nasıl bir ülke olacağı
sorunudur.
Batılı anlamda gerçek bir demokrasi mi olacağız, benzerlerine
Ortadoğu’da,
Orta Asya’da rastladığımız türden bir “seçim de yapılan
diktatörlük” mü?