ÖNCE şunu söyleyeyim ki maçın İstanbul'da oynanmadığına sevindim.
Chape dramı için maçın başında yapılan saygı duruşu, Rotterdam'da
değil de İstanbul'da yapılacak olsaydı, utançtan yüzümüz
kızaracaktı, bunu hepimiz biliyoruz.
Bir şey daha var: Van Persie oyundan çıkarken, Feyenoord
taraftarlarının onu alkışlaması!
Gökhan Gönül’e o hakaretleri yapanların kulaklarını çınlattığımı
söylemeliyim. Yıllarca tuttuğunuz takım için ter akıtan bir oyuncu,
her zaman saygıyı hak eder, bunu hep aklımızda tutalım. Oyunun
başından beri genel gidişi, Fenerbahçe’nin bu maçı kaybetmeyeceğini
gösteriyordu. Hollanda ligi, Türkiye ligine göre daha yumuşak bir
lig ve buradaki “mücadeleye” alışkın olan bir ekibin, Hollanda’nın
lig liderini sahadan silmesi çok zor değil.
ADVOCAAT’IN ROLÜ
10. dakikada Lens’in pozisyonunda penaltı çalınabilirdi ama hakem
bunu atladı. Kjaer’in kafasıyla fark ikiye de çıkabilirdi ancak
unutmamak gerekir ki Volkan’ın bir kurtarışı ve bir de direkten
dönen top var, ilk yarı berabere de bitebilirdi.
Doğrusunu söylemek gerekirse Fenerbahçe’nin öne geçtikten sonra
oyunu tutabilme yeteneği, Advocaat’dan beri hayli gelişmiş
bulunuyor.
Nitekim bu maçta da aynı şey oldu. Fenerbahçe rakibin topu orta
sahada eveleyip gevelemesine izin verdi, zamana oynadı ve bulduğu
hızlı çıkış şanslarıyla da rakibinin cümle cemaat hücuma çıkmasına
engel oldu.