HENDEKLER ve barikatlarla "özyönetim" görüntüsü altında kendisine kantonlar yaratma stratejisi tamamen çöken PKK, şimdi yeni bir aşamaya geçmiş gibi görünüyor.
Ülkenin doğusunda ve güneydoğusunda bomba yüklü araçlarla
saldırarak, varlığını ve yenilmediğini kanıtlamaya yönelik
saldırılar bunlar.
Bu saldırılar sırasında sivillerin de zarar görmesi, şiddeti
arttırma politikasının önünde de bir engel değil.
Onun için bu saldırıların devam edeceğini varsayabiliriz.
Çünkü örgütün savaş ağaları için varlıklarını kanıtlamanın en basit
ve kendilerine göre ucuz yolu bu: Bir araca bombaları doldur,
gözden çıkarılan iki militan aracı götürüp patlatsın, ölen
ölsün!
Ankara’daki büyük uzlaşma tablosuna sokulmamasını eleştirdiğimiz
HDP’nin bu tür saldırıları öylesine verilmiş demeçlerle kınarmış
gibi görünmesi de kabul edilebilir bir durum değil.
HDP, giderek demokratik temsil kabiliyetini kaybediyor ve fakat
bunun farkında değil gibi davranıyor.
PKK’nın artan şiddet eylemleriyle mücadele edilirken, Özgür Gündem
gazetesinde yazıyorlar diye Ragıp Zarakolu ve Aslı Erdoğan’ın
gözaltına alınmaları da anlaşılır gibi değil.
İkisi de demokratik Batı dünyasında medya ve edebiyat çevrelerinin
tanıdığı, bildiği isimler ve kimseyi onların terörist olduğuna
inandıramazsınız.
Hükümet yetkilileri, Batı’nın PKK terörüne karşı açık ve kesin bir
tavır almamasından yakınıyorlar, bunda da kuşkusuz ki haklılar
ancak bir de kendinizi onların yerine koyun.
Tanıdığınız, bildiğiniz, terör ile alakası olmayan gazeteci ve
yazarlar bu bahaneyle hapse atılıyor ve onlar da haliyle sap ile
samanı karıştırıyorlar.
Türkiye’nin, hem FETÖ hem de PKK terörü ile mücadelesinde hukuktan
uzaklaşılıyor görüntüsü veren tutumlar, mücadelenin meşruiyetine
zarar veriyor.
Şunu unutmamalıyız: Her türlü terör örgütü ile demokratik sınırlar
içinde kalarak mücadele edebilmek mümkündür.
Demokrasinin ve hukuk devletinin varlığı, bu tür örgütlerin
dışarıda kendilerine destekler bulmasının önleyecek en etkili
şeydir.
YENİ HÂKİMLER NASIL SEÇİLECEK?
- ADALET sistemindeki Fetullahçıları temizlemek için Anayasa
değişikliği ile ilgili uzlaşmaya varılmış görünüyor.
Gazetelerdeki haberlere göre HSYK, Hâkimler Yüksek Kurulu ve
Savcılar Yüksek Kurulu olarak ikiye ayrılacak.
Ancak, Adalet Bakanı ve müsteşarının kurullara başkanlık yapması
devam ediyor ki bu zaten yargıya siyasetin bulaşmasının en önde
gelen sebeplerinden biriydi.
Yargıtay ve Danıştay eskiden bu kurula doğrudan üye seçerdi, şimdi
üye sayısının birkaç katı aday seçecekler yüksek kurulların üyeleri
kurayla belirlenecek.
Üç partinin de bu konuda uzlaşma içinde olması, değişikliğin kısa
sürede gerçekleşebileceğini gösteriyor.
Şimdi ortaya yeni bir sorun çıkıyor: Meslekten çıkarılan hâkim ve
savcıların yerlerine yenileri nasıl alınacak?
Bundan önceki gibi yazılı sınav ve mülakat yolu izlenecekse bir kez
daha bilgi ve liyakat değil, torpil ve siyaset işin içine
girecek.
Onun için bu sistemi de değiştirmek gerekiyor: Mülakat, Türkiye’nin
önde gelen hukuk hocalarının jürilik yapacağı şekilde
düzenlenmeli.
“Ay nereden doğuyor, peygamber efendimizin atının adı neydi” gibi
sübjektif değerlendirmelere zemin hazırlayan soruların yerine,
gerçek hukuk bilgisini ve muhakeme yeteneğini ölçen bir mülakat
yapılmalı.
Bir tek jüri değil, çok sayıda jüri olmalı ki cemaatleşme tehlikesi
bertaraf edilebilsin.
ALGI, GERÇEKLERDEN DOĞAR
MİLLİYET’te Serpil Çevikcan’ın yazdığına göre Başbakan Yardımcısı
Numan Kurtulmuş, “Türkiye üzerine oynanan oyunların bitmediği”
kanaatinde.
Kurtulmuş’a göre, darbeye kalkışan FETÖ, üç alanda algı operasyonu
yaparak faaliyetlerine devam ediyormuş. Bu şöyle oluyor: