ORDUNUN yeniden yapılandırılması kapsamında Genelkurmay Başkanı'nın doğrudan Cumhurbaşkanı'na bağlanacağından söz ediliyor.
Aynı şekilde Milli İstihbarat Teşkilatı sadece dış istihbaratı
yürütmek üzere Cumhurbaşkanı’na bağlanacakmış.
Diyanet İşleri Başkanı da “Hani bana, hani bana” diyor, o da
Genelkurmay ile birlikte Cumhurbaşkanı’na bağlanmak istiyor.
Belli ki Başbakan’ın “düşük profilli” olması Başkan’ın hoşuna
gitmemiş, ille de “yüksek profilli” bir amir istiyor.
İktidar partisinde, Cumhurbaşkanı’nın herhangi bir isteğinin
tartışılmaksızın emir kabul edildiği bir gerçek.
Belli ki bu talepler Cumhurbaşkanı’ndan geliyor, ama kimse ona
üzerine yemin ettiği Anayasa’yı hatırlatma cesaretini kendisinde
bulamıyor.
Recep Tayyip Erdoğan’ın seçilmesine olanak veren ve uyacağına yemin
ettiği Anayasa, cumhurbaşkanlarının “sorumsuz” olduğunu
yazıyor.
Cumhurbaşkanı’nın kendi başına yapacağı işlemler dışındaki bütün
kararları, Başbakan ve ilgili Bakan tarafından da imzalanıyor ki
kimin sorumlu tutulacağını bilelim.
Cumhurbaşkanı, sadece “vatana ihanet” suçuyla yargılanabilir.
Aldığı kararlar, attığı imzalar yargı denetiminin dışındadır.
Ve şimdi böyle bir Anayasa’nın çizdiği bir iktidar alanının içine
Genelkurmay Başkanı’nı, MİT Müsteşarı’nı da sokmak
istiyorsunuz.
Hiçbir şekilde sorumlu tutulamayacak bir otoriteye, hem orduyu, hem
istihbaratı bağlamak ne demek?
Bu iki makam da “icracı” makamdır ve icranın başı ve sorumlusu da
Başbakan’dan başkası değildir.
Belli ki Anayasa’yı değiştirmeden, darbe girişimini fırsat bilip
başkanlık sistemine geçiş gibi bir heves var.
Darbeciler, “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nı ortadan kaldırmak ve
hükümeti görevini yapmaktan alıkoymak” suçundan
yargılanacaklar.
Mahkemeye çıktıklarında “Ne Anayasa’sı hâkim bey, o askıya
alınmamış mıydı? Ne hükümeti hâkim bey, onun görevini zaten
sorumsuz Cumhurbaşkanı üzerine almamış mıydı” diye savunma
yaparlarsa savcı beyler ne yanıt bulacaklar? Gerçekten merak
ediyorum.
DOSYAYI KİM UYUTTU?
ANKARA 1. İdare Mahkemesi, 2010 yılında yapılan KPSS’nin “genel
yetenek ve genel kültür” bölümünü iptal etti. Bu sınavın iptal
edilmesinin nedeni, soruların çalındığının anlaşılmış olması.
Hatırlarsınız aynı sınavın “eğitim bilimleri” kısmı da sorular
çalındığı için daha önce iptal edilmişti.
İptal edilen bu son sınav nedeniyle 80 bine yakın memurun
memuriyetten atılması söz konusu olabilecek. Bunların ne kadarı
Fetullahçı çetenin soruların yanıtlarını verdiği adamlarıydı, kaçı
sınavı gerçekten kazandı, belki de hiç öğrenemeyeceğiz.
Hatırlarsınız, bu sınav ile ilgili olarak üç yıl boyunca her
pazartesi günü aynı soruyu sordum: KPSS sorularını çalanlar
kimdi?
Kimse yanıt vermedi. Soruları çalanların “nefesi kuvvetli bir
hocanın adamları olduğunu” yazdım, çıt çıkmadı.
Oysa olayın açığa çıktığı ve soruların çalındığının anlaşıldığı
gün, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, MİT Müsteşarı’nı ve
Emniyet Genel Müdürü’nü makamına çağırmış ve “Soruları çalanları
yakalayın, dosyayı da önce bana getirin” talimatı vermişti.
O vakit bu köşede, Başbakan’ın bu isteğinin garipliğine dikkat
çekmiş ve “Savcıya gitmesi gereken dosya, niye Başbakan’a gidiyor”
diye de sormuştum.
O zamanın MİT Müsteşarı hâlâ görevde. Emniyet Genel Müdürü de
AKP’den milletvekili yapıldı.
Ama o dosya, Fetullahçılar ile iktidar arasında kavga çıkana kadar
bir türlü ortaya çıkmadı, çıkarılamadı.