MAÇTAN önce istatistikleri bir bilgisayara versek, Fenerbahçe’nin uzak ara galibiyeti sonucunu alırdık. Ligin en az şut çeken takımına karşı, ligin en çok şut atan ekibi. Oyuncularının yarısı takıma yeni katılmış bir ekibe karşı, artık ezbere sayabileceğimiz bir kadro.
Evet istatistikler belki önemli ama futbolu çekici kılan da o istatistiklere isyan eden insan unsuru.
Maçın birinci yarısında izlediğimiz şey buydu. Kayserispor şut attı, çalım attı, dönen topları kazanmayı başardı ve Deniz’in, Volkan Demirel’den dönen şahane şutunu tamamlayan Umut, işlerin nasıl gelişeceğinin ipucunu verdi.
Gol, maçın peşin galibi diye görülen Fenerbahçe’yi kendine getirdi. O dakikadan sonra bir ekip olduklarını hatırladılar, devre arasına ikinci golü bularak da gidebilecek baskıyı kurdular.
Ancak gole kadar ne oynamak istediklerini ben anlamadım, eminim kendileri de bilmiyordu.
“Lens’i yoralım” diye bir planları var gibiydi, artık bu nasıl bir oyun planıysa!
“Lens getirsin, birisi içeriye vursun” artık herkesin ezberlediği bir plan ve bunu bozmak çok kolay.
Bu sonuçtan sonra Fenerbahçe’nin şampiyonluk için şansının kalmadığına ilişkin çok yorum okuyacağız.
Ancak, haftalar önce, Fenerbahçe için bu sezon iyi sonucun üçüncülük olacağını yazmıştım.
Hala aynı düşüncedeyim ama bu oyun ile üçüncü bitirmek de çok zor.
Futbolu bilmiyor
Maçın hakemi, daha önceki yönetimlerinde de gördüğümüz gibi oyunu bilmiyor.
Alper’e itirazdan gösterdiği sarı kartta faul yoktu, tam tersine Fenerbahçe hızlı atağa çıkma şansını kaybetti.