Geçen hafta sosyal medyada Şeyma Subaşı’na hakaret ettikleri gerekçesiyle üç kadın gözaltına alındı. Üç kadın yalnız değil; gazetelerin ‘hakaret şebekesi’ adını verdiği küfürbaz grubu, 15 kişiden oluşuyor. Bu kişiler 9 Aralık 2016’dan bu yana düzenli ve sistemli olarak Şeyma Subaşı’na hakaret ediyorlarmış.
Savcılığın ‘gözaltı’ kararını pek anlayamadım. İfade için
çağrılmışlar da gelmemişler mi? Yargı düzenimiz o kadar politik
hale geldi ki bunun altında da benzeri bir ‘saik’ var gibi geldi
bana. Ama konumuz bu değil.
Sosyal medyada, hiç tanımadığı insanlara hakaret etmek için yanıp
tutuşan öyle çok kişi var ki... Ve bu sadece bize özgü bir sorun
değil, medeni saydığımız ülkeler için de geçerli bir durum.
Geçen yıl İngiltere’de Demos tarafından Twitter kullanıcıları
arasında bir araştırma yapıldı ve üç haftalık dönemde ‘slut’
(şıllık/sürtük) ve ‘whore’ (fahişe) kelimelerinin 200 bin kişiye
gönderildiği tespit edildi. Aynı dönemde 6 bin 500 kullanıcının da
10 bin adet ‘taciz-hakaret’ mesajına muhatap olduğu ortaya çıktı.
Kadınlara yönelik hakaret mesajlarını atanların yarısının kadın
olduğunu söyleyeyim.
Tek çare engellemek
Araştırmayı yürüten Alex Krasodomski-Jones, sosyal medyada hakarete
maruz kalmanın kadınlar açısından travmatik sonuçları olduğunu
söylüyor. “Bu tür verileri araştırmacılarla paylaşmakta cömert
davranan Twitter’a odaklansak da kadın düşmanlığının tüm sosyal
medya platformlarında yaygın olduğunu vurgulamak önemli” diyor.
“Araştırmalarının internetteyken, internet dışı hayattaki kadar iyi
insanlar olmadığımızı çarpıcı bir şekilde ortaya koyduğunu” da
söylüyor.
Evet, maalesef böyle insanlar var ve sayıları küçümsenecek gibi
değil. Kucağında bir bebekle gördüğünüz eğitimli bir genç kadın,
sosyal medyada hakaret yağdıran bir canavar çıkabiliyor. Ağzından
kötü söz duymadığınız bir aile babası, eline cep telefonunu
aldığında sokak magandalarına rahmet okutacak bir ruh durumuna
girebiliyor.
Ve kişisel sosyal medya deneyimimin bana gösterdiği bir şey var ki,
bunlarla mücadele edebilmenin tek yolu mesajlarını silip takip
etmelerini engellemek.
Türk asıllı Alman oyuncu Sibel Kekilli bu yolu seçenlerden.
Instagram’daki taciz mesajlarından o kadar yılmış ki Türkiye’den
takip edilmesini engellemiş. ‘Türklere veda’ mesajında şöyle diyor:
“Tehditlerinizi, istismarlarınızı ve iğrenç cinsel içerikli
mesajlarınızı daha fazla tolere edemeyeceğim. Bağnaz, ikiyüzlü ve
nefret dolusunuz. Size acıyorum, lütfen def olun gidin.”
‘Yetersiz’ mi hissediyorlar?
Oyuncu Hande Subaşı da hakaret mesajı alan ünlü kişilerden. “Ben
iyi bir insan olmaya çalışıyorum” diye belirtiyor ve kibarca
“Takibi bırakırsanız sevinirim” diyor Instagram’daki
hesabından.
Sosyal medyada hiç tanımadığı insanlara hakaret yağdıran, kadınları
taciz eden yaratıkların nasıl bir ruh durumuna sahip olduklarını
gerçekten çok merak ediyorum. Bir ‘araştırma ülkesi’ olmadığımız
için bunu belki de hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz.
Ama genellemelerle tahminde bulunmak mümkün tabii. Gündelik
hayatlarındaki ilişkilerinde, iş hayatında ya da cinsel yönden
kendisini yetersiz hisseden insanlar olmalı bunlar. Bu
yetersizliklerini, ünlü kişilere hakaret edebileceklerini
göstererek örtmeye çalışıyorlar sanırım.
Güzelliğin on para etmez, bu bendeki aşk olmasa
‘Küresel Güzellik Endeksi’ araştırmasına göre Türk kadınlarının yüzde 91’i kendini ‘güzel’ olarak tanımlıyor. Peki bunun bir matematiği var mı?
‘Küresel Güzellik Endeksi’ raporu, geçen hafta Amsterdam’daki
‘Güzellik Zirvesi’nde açıklandı. 11 ülkeden 1000’er kadınla yapılan
görüşmelerde Türk kadınlarının yüzde 91’inin kendini ‘güzel’ olarak
tanımladığı ortaya çıktı. Hindistan’ın ardından (yüzde 96)
ikinciliği alan Türkiye’de kadınların yüzde 17’si kendini güzel
görünme baskısı altında hissediyor (dünya ortalaması yüzde 13).
Beşte birinin kendini güzel bulmasında asıl rol eşlerine ait.
Kocalar eşlerine ‘güzel bebeğim’ filan gibi hitap ediyor olmalı ki
kadınlar da bunu ‘bir veri’ kabul ediyor.
Tabii ‘güzellik’ göreceli bir kavram. Araştırma kadınların
kendilerini kıyaslayabileceği bir tanım yapmıyor. Önemli olan,
kadının kendisini güzel ya da çirkin buluyor olması; başkalarının
ne düşündüğü değil. Ki bu da kadının özgürleşmesi açısından
önemli.
Okulun yalnız kızı
Aslında kadınlar, erkeklerin ilgisinin hep plastik olarak en güzel
kadına yönelik olduğunu zannedip bunun için kendilerini paralarken
fena halde yanılıyorlar. Toprağı bol olsun, İspanyol
gazeteci-filozof Ortega y Gasset, medyanın tanımladığı anlamdaki
güzelliğin kadını bir tür sanat eserine dönüştürdüğünü ve kendini
yalıtlayarak, erkeklerle arasında mesafe oluşturduğunu
söylemişti.
“Aşkın öncü görevini üstlenen yakınlaşma arzusu, salt bu beğeninin
getirdiği uzaklık nedeniyle olanaksızlaşmış olur” diyordu Gasset.
Şimdi de geçerli mi bilmiyorum ama bizim zamanımızda en yalnız kız,
her zaman okulun en güzel kızı olurdu. ‘Beni beğenmez’ duygusuyla
ona yaklaşmaya çekinilirdi. Gasset’in tarif ettiği, böyle bir durum
olmalı.
Plastik güzellik elbette tanımlanabilir. Yüzdeki altın orandan
bacak boyunun gövdeye oranına kadar matematiksel açıklamalarını da
bulabiliriz. Ama bundan ‘mükemmel güzellikte bir kadın’ çıkar mı, o
kadın herkeste aynı duyguyu yaratır mı?
Oyuncu, manken, güzellik kraliçelerinden söz etmiyorum. Onlar zaten
bize ‘güzel’ olarak sunuluyor. Tanışmadığımız için de öyle bulmaya
devam ediyoruz. Bütün mesele, onlarla tanıştıktan sonra da aynı
şekilde düşünüp düşünemeyeceğimizdir.
Belirli bir erkeğin güzel bulduğu kadından söz ediyorum. Mehmet
için ‘mükemmel güzellikte’ bir kadın, Ertuğrul’a hiçbir şey ifade
etmeyebiliyor. Onun ‘mükemmel’ bulduğunu da Sedat beğenmiyor...
Meşhur öyküdür. “Âşık olup çöllere düştüğün, geceler boyu ıstırap
çektiğin Leyla, bu yüzüne bakılamayacak kadar çirkin, topal, ağzı
çarpık kadın mıydı?” diye soran Emir’e Kays, “Siz bir de onu benim
gözlerimle görseniz” der.
David Eagleman, ‘Incognito: Beynin Gizli Hayatı’ kitabında
gözümüzle değil, beynimizle gördüğümüzü söyler. Her erkeğin ‘güzel
kadın’ tarifi bu nedenle farklıdır ve dış görünüşle ilgisi
genellikle yoktur.
İyi ki öyle. Herkes aynı kadın tipine bayılsaydı, sokaklar Ajda
Pekkan’ın mutfağına döner, buna da sadece estetik cerrahlar
sevinirdi.
Tarihin tekerrürü
Öte yandan, insan türünün dişisi, olduğundan farklı görünmeye hayli
meraklı. Güzel olmak, bir hedef. Günümüzde moda, bu konuda da
medyayı suçlamak!
Medyanın belli bir güzellik anlayışını pompaladığı tartışılmaz ama
unutmayalım ki arkeoloji müzelerindeki bin yıllık takıları, krem
kutularını da gazeteciler icat etmedi. Her dönemin kendine özgü bir
güzellik anlayışı var, bu döneminkini medya yayıyor; olan biten
bu.
Tarihte kadınların en güçlü erkeği seçmek için yarıştıklarını,
bunun soyun devamını garantilemek için olduğunu biliyoruz. İlk
çağlarda fiziksel güç gerekiyordu, şimdi ise para, iktidar gibi
‘müşevvikler’ kadınları güzel görünme çabasını abartmaya itiyor
olmalı.
‘Cinsiyetçilik’le suçlanma pahasına, bunun hoşuma gittiğini de
söylemem gerekir. Sokaklarda bakımsız, pasaklı kadınlar yerine şık,
giysilerine, saçına, makyajına özen göstermiş kadınların
dolaşmasını
tercih ederim.