1 Kasım seçimlerinden beri, ihale havuzları ve kamu kuruluşlarının bol keseden saçtıkları ilan paralarıyla beslenen medyada aynı teraneyi okuyoruz:
Türk aydını, “içinde yaşadığı toplumun irfanına sırtını dönmüş”,
milletini tanımıyormuş, milletini tanımadığı için 1 Kasım’da tokadı
yiyince ne yapacağını şaşırmış vs.
Bu arkadaşlara göre, AKP’yi desteklemeyen, Erdoğan’a tapmayan bir
yazarın, şairin, ressamın, film oyuncusunun, gazetecinin bu ülkede
artık yeri yok.
Neden? Çünkü AKP seçimde yüzde 49 oy almış, iktidarı tek başına
sürdürmek için milletten onay almış.
Onun için AKP’yi desteklemeyen, seçimlerde AKP’ye oy verin diye
çığırtkanlık yapmayanların artık konuşmaya, yazmaya vs. hakkı da
yok!
Bu beylerin tezine göre, bir insanın “aydın” sınıfına girebilmesi
için çoğunluk partisine oy vermesi ya da o partiye oy istemesi
gerekiyor.
Eğer bunu yapamıyorsanız aydın da olamıyorsunuz çünkü sizin
tercihlerinizle milletin tercihleri örtüşmüyor!
Bunları okuyunca içimden sormak geliyor: Aydın olmanın önkoşulu
milletin çoğunluğunun oy verdiği cenahta yer almak ise bu ülke
halkının yüzde 51’i nereye gitti?
2 Kasım sabahı bavulu toplayıp göçmen olarak yollara mı düştü?
Yoo, hayır... Hepsi aynı evlerde oturmaya devam ediyor. Hepsi aynı
işte çalışıyor, aynı okula gidiyor, aynı gazeteyi okumaya devam
ediyor.
Hatta bir adım ileri giderek söyleyebilirim ki bugünün dünyasında
Türkiye diye bir ülke, resimde, sinemada, mimaride, edebiyatta,
bilimde, sanayinin değişik dallarında adından söz ettirebiliyorsa,
bunda rolü olanların çoğunluğu da o yüzde 51’in içinde!
Halkın yüzde 49’unun oyunun bir anlamı var da, ondan daha kalabalık
olan yüzde 51’inin oyunun bir anlamı yok mu?