Halka filmindeki Samara var ya, bunlar da aynen öyle...
Emekleye emekleye, sürüne sürüne kuyudan çıkmaya başladılar!
Bunlar da başka türlü musallat!
Tüyleriniz diken diken oldu değil mi?
Ramazan gelince oruç mu tuttun, bittin abi...
Daha lokma boğazındayken gırtlağına sarılırlar!
Zaten halihazırda siz henüz iftar etmemişken kudurmuş durumdalar.
Yani anlayacağınız, Sözcü’ye Ramazan erken geldi...
Daha Ramazan arifesi... Ellerini beline koyup, “Vuuuu, TBMM’de iftar sofraları kurulacaaak!
Bu da mı gelecekti başımızaaa...
İftar sofrası haremlik selamlık olacak diyolar, komşulaar!
Ay Vallahi dayanamiyiciğim...
Ah kalbim duracak, kalbim...
TBMM bahçesine dev yuvarlak masalar kurulacaaak...
400 aşçı ve garson hizmet edeceeek... İftar duasını Diyanet İşleri Başkanı okuyacaaak...
Koskoca Genelkurmay Başkanı bile iftar sofrasına oturacak...”
Hani adam din düşmanı olsa, Katolik karısının ev tipi ibadet mahalline de çıkışırdı. Katolik karısının evdeki kilisesini, Meryem ana tasvirlerini, dini ritüellerini de diline dolardı.
Yooook ama... Hıristiyanlıkla zerre kadar bir derdi yok... Derdi Müslümanlarla... İslam’la... Kuran’la...
Be adam, ne işin var oruçla iftarda?
Ne işin var Müslüman mahallesinde?
Katolik cemaatleri diline dolasana!
Vatikan’da diri diri yakılan genç kızların hesabını sorsana!
Kiliselerdeki çocuk istismarlarını yazsana!
Homo papazların sapık ilişkilerini iğneli beşiğe koysana?
Vatikan’da, TBMM’deki iftardan daha büyük malzemeler varken neden “deve?”
Her Ramazanda aynı üslup, aynı iğneleme...
Geviş getirir gibi aynı klişelerle, aynı iğnelemelerle hem de...