Lice’yi, etrafı dağlık, devasa bir ova olarak düşünün. Hayvanların otladığı, karpuzların olgunlaşmaya başladığı, altın sarısına boyanmış tarlaların masmavi gökyüzüyle rekabet ettiği anayolda ilerlerken tek tük insana rastlıyorsunuz. Ancak bu doğal güzelliğin ardında, on yıllardır süren bir dram oynanıyor.
24 Temmuz’da başlatılan “operasyon”ların bir parçası olarak
“geçici güvenlik bölgesi” ilan edilen 127 bölgeden dokuzu
Lice’de.
Lice merkezde yaşlılar kahvede, çocuklar bisikletlerin üstünde,
kadınlar evlerde didinmekle meşgul. Kalabalık bir gazeteci grubuyla
bir kahveye oturduğumuzda insanlardaki endişe ve şüphe üzüntü
verici.
Açıkça söylüyorlar: Konuşursak gece eve baskın yapıp
alabilirler.
Zaten bu tip baskınlar, Güneydoğu ve Doğu illerinde şu aralar
“olağan” durum.
Bir köylü, eczanede çalışan oğlunun çatışma esnasında aceleyle
dükkânı kapatıp çıkarken yaralandığını, hastaneye özel tim
eşliğinde götürüldüğünü ve tedavisi biter bitmez önce gözaltına
alınıp sonra mahkemeye sevk edildiğini anlatıyor.
Ya sonra ne olacak?