Dün 30 Ağustos Zafer Bayramı yurdun dört bir yanında görkemli
şekilde kutlandı.
Cumhur Anıtkabir'i, sokakları, okulları, statları doldurdu.
Cumhurbaşkanı, siyasiler, askeri ve sivil bürokratlar törenlerde
tam kadro yer aldılar. Ne var ki düğünde de yas evinde de aynı
şarkıyı mırıldanan "yurttan seseler korosu" yine yakınıyordu.
"Böyle bayram mı kutlanır?"
Peki, niye huzursuzlardı?
Çünkü tanklar caddelerde dolaşmamış, postal sesleri yeri göğü
inletmemiş, jetler tepemizden alçak uçuş yapmamıştı.
İnsan sormadan edemiyor:
Sizin derdiniz bir ulusun kurtuluş savaşını kutlamak yani üzüm
yemek mi, yoksa halka gözdağı verip, bağcıyı korkutmak mı?
Bir ulus, 1900'lerin başından kalma Prusya modeli ordu-millet
güzellemeleri yapmadan, kurumsallaşmış demokrasilerde olduğu gibi,
kurtuluş bayramlarını kutlayamaz mı?
Bu çağda, "dosta korku düşmana neşe vermekten" başka bir anlama
gelmeyen ve sadece 3. dünya ülkelerinden aşina olduğumuz savaş
araçları geçitleri olmazsa olmaz mıdır?
Üstelik de bahsettiğimiz, henüz 1.5 ay önce, daha önce defalarca
yaşadığı gibi, yine bir askeri darbe girişimine maruz kalmış, 250
canını tankların altında şehit bırakmış bir halk, bir ülke!
El insaf!
Hariçten gazel okuyanlara bakmayın siz.
Onların dertleri ne halkın oluşturduğu ordu ne Cumhuriyet ne de
Atatürk.
Zaten bu halleriyle de en çok "sahip çıkıyoruz" dedikleri ordunun,
Cumhuriyet'in ve siyasi hesaplarını görmek için arkasına
sığındıkları Atatürk'ün imajına zarar veriyorlar.
Mustafa Kemal Atatürk'ün ifadesiyle, "azim ve kararlılığıyla"
kazanılan Kurtuluş Savaşı'nı gerçekleştiren Türk ulusu, zaferin de
sonrasında kurulan modern Cumhuriyet'in de asli unsurudur.
Ve tıpkı Kurtuluş Savaşı'nda, 15 Temmuz'da olduğu gibi, vatanı,
Cumhuriyeti, demokrasiyi korumak için nasıl öne atılıyorsa,
bayramlarda da en önde o olacak ve yine en çok o
yüceltilecektir.
Zaten yeryüzünde Cumhuriyet'in başka bir anlamı ve pratiği var
mı?