Piyasadaki dengeleri bozan çoğu zaman, doların yükseliş
oranından çok, değişimin kısa sürede olması.
Zira vatandaş, satın alacağı ya da satacağı bir ürünün fiyatının
dövizdeki hareketlilikten ötürü kısa sürede değişeceğini bilerek
"normal hareket" edemez...
İthalat, ihracat yapan işadamı sözleşme yapamaz, önünü görmeyen
müteşebbis adam atamaz...
Sonuçta da hareketlilik azalır, ekonomi daralır, büyüme yavaşlar,
enflasyon ve işsizlik artar.
Ülkenin ekonomi yönetimi dün de bu konuda birtakım tedbirler açıkladı. Kabinenin en ağır yüklerinden birini üstlenen Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın kamuoyuna duyurduğu pakette tasarruf önlemleri öne çıkıyor.
İktidarın, sorunun tahliline ve çözümüne dair, perspektifleri farklı olan tüm piyasa aktörlerinin üzerinde uzlaştığı "ortak akla" göre hareket etmesi umut verici. Bu hamlenin ardından, bir gece önce 7 TL sınırlarını zorlayan doların 6.50'ye çekilmesi de piyasaların tavrını yansıtması açısından kayda değer. *** Evet, önümüzdeki günlerde doların kaçta sabitleneceğini ekonomi kâhinleri tahmin etsin...
Bize lazım olan, doların er ya da geç stabilize olacağı süreçte hayatımızı nasıl idame ettireceğimiz üzerine kafa yormak...
Gerçekçi bir şekilde tabloya bakarak, elimizdeki verilerle "durumumuzun" resmini çekmek...
Çünkü sorumluluğun büyüğü iktidarda olsa da alıcısıyla satıcısıyla vatandaşlar olarak bizlerin, kendimiz için omuzlamak zorunda olduğumuz yük hiç de hafif değil.
Ve son tahlilde herkes kendi yükünü taşımak zorunda.
Mesela, ücretliysek, şov peşinde koşmadan, ayağımızı açıkta bırakmayan yorganın yerlisine sarılmak... Yapabiliyorsak, tasarrufu bir tık artırmak...
İşverensek, işçiyi kriz anında gözden çıkartılacak ilk maliyet kalemi olarak görmek yerine "yeni durumun" gerekliliğine göre bir yapılanmaya gitmek... "Bindiği dalı da altın yumurtlayan tavuğu" da kesmemek...
Üretimi artırmak, büyüme fırsatlarını cesurca takip etmek.
Kimse için değil, önce kendimiz için... Herkes için "iyi olanın" yolu da zaten bu bakış açısından geçmiyor mu?