Sık sık "Abi bu topraklarda ırkçılık
yeşermez" denildiğini duyarız.
Kısmen katılıyorum. Anadolu'nun dünyanın en işlek ve eski
güzerhanında bir geçiş coğrafyası
olması yabancıya aşinalığını sağladı. Yunus
Emre'nin dediği gibi gelen geçti, konan göçtü... Anadolu
hep göçmenlerin memleketi oldu.
Ama bu bir arada yaşamaya uygun koşullara rağmen "yabancı
düşmanlığının" dönem dönem yükseldiği ve ardında ağır izler
bıraktığı da oldu.
Evet, belki ABD ve Avrupa devletleri gibi
ırkçılık literatürüne sistematik katkılar yapamadık...
Ama kendimize çok da haksızlık etmeyelim, biz de az
değildik hani!
Öyle ki günü geldi "bir kısım vatandaş" bile "yabancı"
sayıldı.
Ayrıca bir "modernizm hastalığı"
olan ırkçılığın ağababası batı
toplumlarıyla aramızdaki farkı da şu günlerde hızla
kapatıyoruz.
Baksanıza memlekette kurulan bazı tehcirci partiler "heyecan
yaratmayı" başarıyor...
Tüm dünyada esen göçmen düşmanı kampanyanın "en yaratıcı"
örneklerini sosyal medyada bizim yerli malı
faşistler yayıyor...
Kimi akademisyenler, hekimler Suriyeli, Afgan diye isim
isim hedef gösteriliyor...
Sadece "yabancı göründükleri" için
otomatikman "liyakatsiz" olarak yaftalanıyorlar.
Üstelik, operasyon olma ihtimalini göz ardı etmememiz gereken bu
popülist kampanya, sandığınız gibi sadece faşizmin doğal tabanı
"ayak takımından" alkış almıyor... Cehaletini
kıytırık yüksek tahsiline borçlu olan orta
sınıftan da taraftarı çok.
Faşizan baskı öylesine güçlü ki, memleketimin "Yaşasın hakların
kardeşliği" diye slogan atan solcuları, liberalleri
bile Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın enternasyonalist
tutumunu ürkekçe de olsa destekleyemiyor.
Düşünün, aralarında "Suriyeliler neyse de bu Pakiler
çekilmiyor..." diye söze başlayan "devrimciler" var!
Yabancı düşmanlığımız kurumsallaşıyor, yaygınlaşıyor,
normalleşiyor, gelişiyor yani...
"Peki o zaman zencilerden niye nefret etmiyoruz" falan
demeyi bırakın artık derim...
Herkesin "zencisi kendine..."
Emin olun düşmanlaştıracak kadar zenci görsek, onlar için de
gerekeni yapardık.