Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Birleşmiş Milletler ve Almanya
temasları Türkiye için hayati önemdeydi.
Birincisi, Türkiye net bir şekilde "ne Doğu ne Batı bloku" tavrını
ortaya koydu. Son dönemde ses getiren bölgesel işbirliklerini ve
ticareti "duygusal" değil rasyonel bir zeminde yürüttüğünü
gösterdi. Ülkenin "denge" konumunu pekiştirdi.
Erdoğan'ın bu hamlesinin, siyasetten ekonomiye kadar pek çok alanda
olumlu etkileri hissedilecektir.
Bir de Türkiye'nin her masada elini güçlendirecek bu gündemin içine
kıl gibi düşenler var tabii. Bugün pazar, gelin biraz onları
konuşalım.
Dündar'ın, Cumhuriyet'in FETÖ'nün bir trol gazetesi haline dönüştürülmesindeki rolünden falan bahsetmeyeceğim. Gazetesindeki kendi arkadaşları bile her şeyi tek tek anlattılar.
Ama bu arkadaşın Türkiye Cumhurbaşkanı'nın Almanya temasındaki performansı ibretlik olduğu için mutlaka konuşulmalı.
Zira insan, Dündar'da vücut bulan bu tipolojinin ne ara bu kadar keskinleştiğini, merkezle arasındaki köprüleri attığını, kendine jilet atan tinerciye dönüştüğünü anlamakta zorlanıyor. *** Öyle ya, Erdoğan'ın basın toplantısına canlı bomba olarak girmeye kalksa şaşırmayacağımız Can Dündar, düne kadar "can boğazdan gelir" manşetlerine konu olan bir karakterdi.
Ülkede işler pek yolunda gitmese de o kaşamaklarıyla, liselilere hitap eden Tuna Kiremitçi tarzı yazılarıyla, Sunay Akın'dan hallice şiirsel diliyle "susamuru" gibi yuvarlanıp gidiyordu. Büyük gazetede köşesi, büyük kanalda programı vardı. "Dividili" kitapları Doğan Kitap'tan çıkıyordu.
Etliye sütlüye bulaşmadan, o hissiz gülümseyişiyle aramızda mırıldanıp geziyor, Cem Yılmaz'ı falan programına konuk alıp, sanatçıya "bitti mi" dedirtecek fıkralar anlatıyordu.
Derken işleri bozuldu Can'ın. Muslukları kesildi. O da Ferrari'sini satan bilge misali, ODTÜ ormanlarının yanı başındaki lüks villasını satıp başımıza devrimci oldu.
Medyada, Can Dündar'ın bir anda yuvarlandığı çukura doğru gidişlerini gördüğümüz arkadaşları, keşke bu trajediyi görebilseler.