Bunların tarzıdır. Gerçeği söyleyeni, siyaseten doğruculuk
yapmayanı, yani "Doğrucu Davutları" önce itibarsızlaştırmaya
çalışır sonra linç ederler. Kimlere kimlere dört koldan medya
saldırısıyla itibar suikastı yapmadılar ki. Bir düşünün yakın
tarihimizi…
Ama işte gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkmak gibi "kötü" bir
özelliği var.
Dün "meczup, deli, saldırgan, şarapçı, şucu bucu" diye linç
ettiklerinin içinden bugün söyledikleri bir bir çıkınca "Hakkını
yemişiz" dediğiniz kaç kişi var değil mi?
Buna karşın ruhu üç kuruş etmez adamları, iş birlikçileri,
vasatları medya operasyonlarıyla, ters manyellerle bir güzel
parlatıp safların aklını alırlar.
Öyle ya, dün sözlerine itibar ettiklerimizden kaçını bugün ciddiye
alıyorsunuz? Mesela henüz birkaç ay önce ısrarla, darbecilerin 15
Temmuz'da hedef aldığı Erdoğan'ın "mutlaka ve bir şekilde"
gönderilmesi gerektiğini yazıp bugün AK Parti tabanına akıl
verenleri?
İleride çok pişman olmamak için bu "pozisyon simsarlarına" dikkat
etmek gerek. Onları, "anlaşılmak için" yaptıkları konuşmalarından,
yazılarından, "uzatmalarından" rahatlıkla tanıyabilirsiniz. Elbette
sırf bizim için geçerli değil bu taktik. Bakın ABD'li Başkan adayı
Trump'a.
Müthiş bir kampanya ile Doğululara "İslam karşıtı" Batılılara ise
"Hıristiyan düşmanı" olarak lanse ettiler Trump'ı. Partisinden,
Cumhuriyetçilerden bile kuyusunu kazanlar var. Devlet Trump'ı
"ulusal güvenlik tehdidi" olarak lanse ediyor. Obama "dış müdahale"
diyor hareketine.