Sağlık sorunları nedeniyle bir süredir kenara çekilen Küba'nın efsane lideri Fidel Castro dün hayatını kaybetti.
Efsane dediysem, lafın gelişi değil. Hakikaten efsaneydi Castro. Ülkesini fuhuş bataklığına çevirip şeker kamışlarına ve iliklerine kadar sömüren ABD emperyalizmine kafa tuttu.Nihayetinde de conileri vatanından kovdu.
Evet, Kübalılar Castro'nun lideri olduğu devrimden sonra çok rahat değillerdi. ABD ile yıllarca süren sıcak ve soğuk savaşlar nedeniyle kimi özgürlüklerinden mahrum kaldılar. Yıllarca ambargoları çerez yapıp, dışarıdan gelen dayatmalara direndiler. Ama Castro da, Kübalılar da onurlarıyla bağımsız yaşadılar.
Castro solun enternasyonalizmde "yerelliğini" yitirmeyen bir vatanseverdi. "Ya vatan ya ölüm" diyecek kadar... Ama üçüncü dünyanın mazlum halkları ve devletleriyle hep dayanışma içinde oldu. Filistin davası onundu. Türk halkının yüzyılın başında emperyalizme karşı verdiği Kurtuluş Savaşı örnek bir deneyimdi onun için.
İşte bu yüzden küresel emperyalistler onu hiç sevmedi. Arkasında güçlü bir halk desteğiolduğu halde, dayatmalarına boyun eğmeyen bir asi olduğu için onu "diktatör" ilan ettiler.
Biliyorum, kimilerimiz, Castro'ya Komünist olduğu için önyargılı. Ama biraz araştırdıklarında onu, kendine "Müslümanım" ya da "milliyetçiyim" deyip emperyalistlere kul köle olan liderlerden daha seveceklerine eminim.
Bugün Türkiye'de Castro'nun arkasından gözyaşı dökenler arasında, onun yanında durduğu yoksulları aşağılayan burjuvaların ya da örgütlerinin sırtını ABD'ye, Batı'ya dayamış garip solcuların olmasına da aldırmasınlar.
Şüpheniz olmasın ki Castro'nun Küba'sında bu zevata yer yoktu. Ya Miami'ye kaçarlardı ya ABD işbirlikçisi, ajan oldukları gerekçesiyle hapiste olurlardı.
Toprağın bol olsun Castro. Yalnız, güzel ve onurlu Küba halkının, kardeşlerimizin de başı sağ olsun.