Muharrem İnce geçen Pazar Hürriyet'e verdiği röportajda "Geç
açıklandım!" diye yakınıyordu.
68 günlük propaganda sürecinde 18 gün gecikme kuşkusuz ki önemli...
Ama İnce'nin rakibinden yediği 11 milyona yakın oy farkını
açıklamak için değil... CHP içi muhalefeti tarif etmek
açısından.
Zira o arada Kemal Bey kaybedeceğini gördüğü seçim sonrasına
hazırlanıyordu. Durum kritik olduğu için süreye, görüşmeler yapmaya
ihtiyacı vardı.
Önce, Ekmeleddin İhsanoğlu vakasında olduğu gibi... Sorumluluğunu
minimize edeceği Abdullah Gül'ün ortak adaylığı formülüne yüklendi.
Üstelik bu kez bir taşla iki kuş vuracağına inanıyordu.
Rozetini aldığı İnce'ye, kazanamayacağını bildiği bir yarış için
partinin kapısını gösterdi.
Çünkü İnce "siyasiydi" ve elindeki iki taşı da, Kılıçdaroğlu gibi, genel merkez gediklilerinden değil seçmenden almıştı.
İnce de birini, seçim propagandasının ilk durağında, cezaevindeki Selahattin Demirtaş'ı ziyaret ederek savurdu. HDP'li seçmenin cumhurbaşkanlığında kendisini destekleyeceği... Karşılığında da CHP'li seçmenin milletvekilliği seçiminde HDP'ye oy vereceği kampanyanın startını verdi.
Kılıçdaroğlu'nun, pek duyulmasa da, seçimlerden önce eleştirdiği bu kampanya tuttu.
Mesela Şişli'de ancak yüzde 3.5 alan Demirtaş'ın partisi HDP, CHP'den gelen oylarla yüzde 18'leri görüyordu.
Sonuçta İnce, HDP'li seçmenin desteğiyle partisinin 8 puan önüne geçip müstakbel CHP Genel Başkanı olarak sahneye çıktı. *** Dün elindeki ikinci taşı da Kemal Beyle yemek yediği masada fırlattı İnce.
Daha önceki "kurultay çağrısını benim ağzımdan duyamayacaksınız" sözlerine uygun şekilde Kılıçdaroğlu'ndan partiyi "kurultaysız" istedi...
"Ben Genel Başkan olayım, sen onursal başkan ol, yoksa örgüt halleder" dedi.
Bu saatten sonra, Kılıçdaroğlu'nun İnce'nin aday olduğu 4 Mayıs'tan beri yürüttüğü tasfiye operasyonun nasıl bir kıyıma evrileceğini tahmin etmek zor değil.
Muhtemel artık örgütlere, "İnce'yi iyi karşılayın" türünden emriler falan vermeyecektir.
Evet, yine bir seçim sonrasındayız... Ve yine CHP'deki mücadele ülkenin değil partinin koltuğunu kapmak üzere... Yani bu kavga da CHP'lilerin değil CHP'nin başındakilerin kavgası.
Arkadaş, hiç mi değişmez!
Ankara'da muhabirlik yaptığım yıllarda Kılıçdaroğlu'nun partinin başına geliş sürecini, Baykal'ın kasetiyle tarihi belirlenen kurultayı çok yakından izlemiştim.
Gecesinde "Deniz Bey karşısında asla aday olmam" diyen Kılıçdaroğlu'nun, sabahında aday olduğu, akşamında da Genel Başkan seçildiği alacakaranlık günleriydi...
Umarım CHP, yine ülkeyi kesintisiz 8 yıl daha muhalefetsiz bırakacak böyle bir döneme girmiyordur diyeceğim ama... Ne yazık ki asırlık tek partimiz tekerrürden ibaret tarihi umudumuzu kırıyor.