CHP geleneği, Ecevit'in 70'lerdeki halkçı politikalarından ötürü
iktidarı aldığı kısa süreci saymazsak, çok partili hayata
geçtiğimiz yıllardan beri muhalefette.
CHP'nin sürekli muhalefet hali, 2002'nin sonlarından beri devam
eden AK Parti iktidarında daha da kronikleşti.
Parti yüzde 25 bandına saplanıp kaldı.
2019 seçimlerine giderken CHP'nin aynı dengelerle makûs talihini
yenmesi de mümkün görünmüyor.
Zira Kılıçdaroğlu yönetimi eski hatalarında ısrarcı. Yine,
muhalefette olmanın ikramiyesi üç beş oyu yönlendirecek yer
arıyor...
Vekilleri bir yandan, yandaş gazetecileri öte yandan Saadet
Partisi'ni ve Genel Başkanı'nı cilalamakla meşguller. Arda kalan
zamanda da bazı vekillerine Abdullah Gül'ün adını
zikrettiriyorlar.
Belli ki iktidar tabanından bu isimlere oy kaymasını umuyorlar.
Böylece bakkal hesabı, Ak Parti erirken CHP'nin oy artırmadan
güçleneceğini öngörüyorlar.
Ancak bazı alanlarda iktidara yönelik eleştirileri olsa da Ak Parti
tabanının CHP'nin işaret ettiği adaya niçin yöneleceği sorusunun
yanıtı yok.
Sivas katliamı tartışmalarından dolayı CHP tabanında pek de hoş bir imajı olmayan Temel Karamollaoğlu'nun, arabesk ve bir o kadar şiirsel solcu twitlerini elden ele dolaştırıyorlar...
2007'de Cumhurbaşkanı adayı olmasın diye Anayasa Mahkemesi'ne gittikleri Abdullah Gül'e "kızıl imam" muamelesi yapıyorlar.
Kısacası adeta muhalefete parti arıyorlar!
Böyle giderse Ak Parti tabanı olmasa da CHP'liler, "iyi madem bunlar bizimkilerden daha iyiymiş, onlara verelim bari" diyecek, demedi demeyin.
Tıpkı aynı stratejiye başvurdukları 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhafazakârlardan oy alır diye umdukları Ekmeleddin İhsanoğlu üzerinden MHP'ye oy kaptırdıkları gibi yani...
Ya da 7 Haziran 2015'te de Ak Partili Kürtlerin oylarını kaydırmayı hesapladıkları HDP'ye, CHP kalesi semtlerden tonla oy kaçırdıkları gibi.
İnsan haykırmak istiyor değil mi?
"Yahu hiç olmazsa bir kez bu seçimde kendi partinize çalışsanıza. Ne biliyorsunuz, belki kazanırsınız" diye. *** Ama sanırım bizler, iktidarı denetleyecek ve teşvik edecek güçlü bir muhalefet özlemiyle bunları tartışırken işgüzarlık yapıyoruz...
Öyle ya, rahatlığına bakılırsa Kılıçdaroğlu'nun korkusu yine iktidarı kaybetmek değil. Zira nasıl olsa kaybettikçe kitlesiyle kemikleşiyor muhalefetin iktidarında...
Tıpkı Peter Sellers'ın başrolünü oynadığı The Mouse That Roared filmini akıllara getiren o meşhur fıkradaki yöneticiler gibi.
İflas eden küçük bir ülkenin meclisinde çıkış önerileri tartışılıyormuş...
Bir milletvekili söz alıp "Arkadaşlar" demiş, "Almanya da, Japonya da ABD ile savaştı, yenildi. ABD de galip gelen ülke olarak onlara yardım etti. Her iki ülke de kalkındı. Biz de ABD'ye savaş açalım!
Kaybedip kalkınırız." Öneri alkışlarla kabul edilirken, arka sıralardan bir itiraz gelmiş.
"Aman beyler demiş" söz alan vekil, "Sakın! Ya biz kazanırsak, ne yaparız sonra?"