Kurumsallaşmış demokrasilerde seçimlerin yaklaştığını yarışa
giren siyasi partilerin faaliyetlerinin artmasından anlarsınız.
Mitingler, toplantılar yoğunlaşır. Oy alınacak seçmeni ikna için
vaatler, projeler havada uçuşur, polemikle artar vs. Bizde ise çok
partili hayatın işlerlik kazanmaya başladığı günden beri seçimlerin
müjdecisi terör olayları ve sokak kabadayılığıdır. Genelde
sandıktan başarılı çıkanlar dışında seçmenin ayağına gitmeye kimse
tenezzül etmez. Hatta anketlerde birinci çıktığı halde, seçim
yasaklarının son günü bile seçmene bir şey anlatmak için kısık
sesiyle miting yapan siyasiler alay konusu olur. Ama halk her
seferinde müesses nizamın ve ona ilişik muhalefetin istemediklerini
sandıktan çıkartır. Sonrasında gelsin askeri darbeler,
muhtıralar.
Ne var ki elinizde ordu, medya gücü, sermaye ve kültür endüstrisi
olsa da halkı yenemezsiniz. Dünya bir yana, Türkiye'nin yakın
tarihi bu aksiyomun manifestosudur. Bunca deneme yanılmaya rağmen
sözünü ettiğim darbe mekaniği son on yılda da epeyce rağbet gördü.
Özellikle de Ak Parti iktidarının sandık başarısının rastlantısal
değil sistematik bir güzergâhta ilerlediği fark edilince arttı.