Aynı işyerinde çalışıyoruz, görüyorum bazen ya da hocasın, öğrencilerin var akademide. Şiir kitabı yazmışsın; aşk meşk, sevgi ağzından düşmüyor. Siyasetçisin, "barış" deyip oy istiyorsun bizden. Twitter'da sahte hesapların arkasına saklanan bir öğretmensin, doktorsun bazen de... Kim olursan ol, ne işi yaparsan yap tanıyorum seni; en çok da terör saldırılarından sonra. Nasıl mı? Bomba patlamış, daha ölülerimiz, yaralılarımız yerde yatarken terör örgütlerinden önce saldırıya gerekçe bulmandan tanıyorum örneğin. Havada barut kokusu varken, fail yerine siyasi hasmını hatırlamandan da. Katil haricinde herkesi lanetlemenden de. Gizleyemiyorsun kendini. Çünkü en çok "barış," "kardeşlik," "demokrasi," "insanlık" deyip barışı, kardeşliği, demokrasiyi, insanlığı katledenleri en çok destekleyen, toz kondurmayan sensin. Dün de düştü masken. Ramazan'ın ikinci günüydü. Sakin, yağmurlu bir İstanbul sabahı. İstanbul Vezneciler'de bir bomba patlattı teröristler. Ölülerimiz, yaralılarımız vardı. Hemen başladın Twitter'da, işyerinde, sokakta, şurada burada, "Zaten diploması yok, ondan patlamış bomba!" falan diye söylenmeye. Aklına ilk bunlar geldi, çünkü suçluydun. Bombayı patlatan teröristten "barış bildirisine" attığın imzayla, verdiğin oyla desteğini esirgememiştin. İçindeki suçluluk duygusunu bir şekilde bastırman gerekiyordu.