HDP yüzde 52 oyla seçilmiş Cumhurbaşkanının meşruiyetine, yani
halkın iradesine açıkça savaş ilan ediyor. Demirtaş, oy aldığı
kesimleri, Cumhurbaşkanlığı makamına aday olduğu devlete karşı öz
savunma güçlerinde örgütlenmeye çağırıyor. Hırçınlığının bini bir
para işte.
Ama aynı HDP, iş seçim hükümeti kurulmasına gelince maşallah süt
dökmüş kedi. "Üye vereceğimiz gibi, isimler üzerinde de ısrarcı
olmayız" diyor! Akıllarınca bir taşla iki kuş vuracaklar. Hem
bakanlık nimetlerinden sonuna kadar yararlanacaklar hem de uzlaşı
isteyen taraf imajını güçlendirecekler. Asıl hedefleri ise bir
seçim kabinesinde AK Parti ile birlikte verecekleri pozun, MHP'ye
faydası. HDP kendi tabanında olumsuz etki yaratmayacak bu
hamlesiyle, bir kısım Ak Parti seçmeninin MHP'ye kaymasını da
sağlamış olacak.
Evet, şiddet içermeyen her türlü alternatif siyaseten meşrudur. HDP
de bu uygun pas ayağına gelince şutu çakacak tabii. Amenna. Ne var
ki sivil siyasetin tolere edebileceği bu alicengiz oyunlarına
başvurduktan sonra kalkıp da "siyaset üstü olma" iddiasını eskisi
gibi kolay kolay dillendiremeyecekler.
Öyle ya, bugüne değin, aşırılıklarını ve demokratik ihlallerini,
"ulusal kurtuluş mücadelesi veren bir halkın siyasi temsilcileri
olma" gerekçesiyle meşrulaştırmaya çalıştılar. Bu siyasi ayak
oyununun ardından, barışı ve çözümü, üç beş oy uğruna, yegâne
muhataplarını tasfiye etmek için MHP saflarını sıklaştırmaya tercih
ettikleri tescillenecek.
Dertlerinin çözüm, barış ve demokrasi değil, Kürt seçmenin tahammül
edemeyeceği MHP ile bile stratejik ortaklık yaparak ülkeyi
yönetilemez hale getirmek olduğunu herkes görecek. Daha önce, Sırrı
Süreyya Önder'in "MHP ile çalışırız" sözleriyle de itiraf edilen
HDP-MHP muhabbetinin bu ikinci fiili birlikteliği siyasi tarihimize
armağan olsun. Eğer gerçekleşirse, MHP'nin, HDP'nin simetrisinde
bir pozisyonla bu partiye altın tepsi içinde sunduğu 3 bakanlığın
icraatlarının neler olacağını merakla bekliyoruz.
Ya Davutoğlu da...
HDP'nin pragmatizmin sınırlarında gezen tavrı şaşırtıcı değil
elbette. MHP ve CHP de "oynamıyorum" diyerek Türkiye halkına
"seçime kadar bile istikrarı" çok gördüklerini ortaya koydular.
Dikkat edin tüm partiler adeta evin küçük çocuğu gibi şımarıklığın
konforunu yaşarken Ak Parti yine evin tüm sorumluluğunu üstlenmiş
durumda.
Diğer partilere ana sütü gibi hak görülen siyasi hamleler, iş Ak
Parti'ye gelince lüks sayılıyor. Bir düşünün ya Ahmet Davutoğlu da
Kılıçdaroğlu ve Bahçeli gibi davransaydı? Bu iki lider gibi, tekrar
seçimde HDP ile bir arada görünmenin riskini göze almayıp "ben de
yokum" deseydi. Ne olurdu?