Dünün gündemi Savunma Bakanı Nurettin Canikli'nin, NATO toplantısında ABD Savunma Bakanı Mattis'le yaptığı görüşmeydi.
Bakanın aktardığına göre, Türkiye'nin PKK hassasiyetini anlattığı ABD'li mevkidaşı kendisine şöyle bir öneride bulunmuştu:
"YPG'yi PKK'ya karşı savaştırabiliriz!" Dün başta gençler olmak üzere herkes bu sözleri ti'ye aldı. Sosyal medyada harika espriler yapıldı.
Oysaki bu sözler çok uçuk olmadığı gibi, onları dillendiren Mattis de kimilerimizin düşündüğü gibi olaya Fransız değildi.
Şahin Bakan işler sarpa sarınca, çekimleri süren "Suriye'de PKK devleti" filminin senaryosunda "rasyonel" bir revizyon öneriyordu o kadar.
Filmin başına gidip bir iki ipucu (spoiler) verince siz de bana hak vereceksiniz...
Dolayısıyla kendisinden elinde silah olana göre daha ılımlı olması beklenirdi. Ne var ki HDP PKK'ya silah bıraktırmak için başlatılan Çözüm Süreci'ne neredeyse Kandil'den daha çok direnmişti.
HDP'li yöneticilerin bu yöndeki eleştirilere verdikleri cevapları gözünüzün önüne getirin...
O günlerde "Buradaki Çözüm Süreci Türkiye'nin Suriye'deki PYD'ye tavrından bağımsız işleyemez" diyorlardı.
Yani Türkiye'den, ABD tarafından Suriye'nin kuzeyinde DEAŞ ile mücadele bahanesiyle kurulacak PKK devletini kabullenmesini istiyorlardı. Aksi halde PKK'nın Türkiye'de silah bırakması söz konusu bile olmazdı! Kandil'e gidip "sakın ha" diyen HDP'li gazetecileri, aydınları hatırlayın...
Aynı dönemde FETÖ figüranının bu sürece yönelik tavrını da unutmamalıyız. Örgüt, Kürt siyasilere yönelik provokatif polis operasyonlarıyla bu projeyi baltalamak için çalışıyordu.
İşte o günlerde kamuoyu, 2003'te bir tabela örgütü olarak kurulan PYD-YPG ile tanıştı.
Plan işliyordu.
PKK hassasiyeti bilinen Türkiye'ye, kafalanacak solculara ve dünyaya "bunlar o teröristler değil isimleri YPG" denilecekti.
Bu pıtırcık örgütün, insanlığın ortak düşmanı olarak dizayn edilen DEAŞ karakteriyle mücadele ettiğine dair imaj kampanyası da başarıyla kotarılacaktı. *** Evet, o Nasrettin Hoca fıkrasında olduğu gibi, kazan doğurdukça doğuruyor.
Bazılarımızsa ABD'nin güya sosyalist, antiemperyalist PKK'yı kendine köle ettiğine inanıyoruz ama... KCK, Kongre-gel, KADEK, PJAK, YPG vs. gibi son yirmi yılda tonla isim koyduğu PKK'ya YGP gibi yalandan bir kardeş düşman yaratabileceğinden şüphe ediyoruz...
Derim ki, Mattis'in "YPG ile PKK'yı savaştırma" fantezisini resmen yalanlansa bile hafife almayın. Zira filmin finaline dair önemli bir tüyo olabilir; ağızdan kaçtılar bir kez...
Beni asıl şaşırtansa Kürt gençlerinin ya da kendine solcuyum, antiemperyalistim diyenlerin, Hollywood yapımı bu çakma "Dövüş Kulübü"nde kendilerine şöhret aramaları...
Ölmeleri, öldürmeleri, kendilerine etmeleri... Tıpkı filmin aslındaki "rahat batan" ve işi kendisiyle yumruklaşmaya kadar vardıran Edward Norton karakteri gibi.