Pandeminin ve
sonrasında patlayan Rusya-Ukrayna Savaşı'nın ekonomik ve
politik etkileri tüm dünyayı salladı.
2. Dünya Savaşı sonrasında oluşturulan ve Berlin Duvarı'nın yıkılıp
Sovyetler'in çökmesiyle güçlenen "yeni dünya
düzeninin" ekonomik ve siyasi
kabulleri sorgulanıyor, terk ediliyor...
Sarsıntı geçmiş de değil. Bölgesel ve küresel ittifaklar, hatta
sınırlar değişmeyi sürdürüyor.
Öyle ki hiçbir şey şaşırtıcı gelmiyor.
Epeydir aramızın açık olduğu ancak geçtiğimiz gün büyükelçi
gönderebildiğimiz İsrail'in, Azerbaycan- Ermenistan
savaşında sahaya Türkiye'nin "yanında" inmesi mesela...
Trump'ın gitmesi ve ABD'nin
Afganistan'dan çekilmesiyle Körfez de "patronsuz" kaldı.
Daha düne kadar birbirlerine füze, saray darbesi, terör ve
envaiçeşit komplo artık Allah ne verdiyse saldıran düşman
kardeşler masaya
oturup paktlar oluşturuyorlar...
Marx'ın sanayi devrimi sürecindeki geçişi tarif ettiği gibi
adeta "Katı olan her şey buharlaşıyor!"
Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu fırtına ve hengâmede gemiyi rotasını
saptırmadan ustalıkla yürütüyor.
Dahası Ukrayna-Rusya
Savaşı'ndaki arabuluculuğu ve tahıl
koridoru gibi Nobel Barış ödüllük işlere imza
atıyor.
Türkiye'nin NATO'nun güneydoğu sınırındaki boğazlara hâkim
pozisyonunun ve oyunun
değerlenmesi fırsatını, İttifak'ın resmi
belgelerine PKK ile mücadeleyi yazdırmak için
kullanıyor.
PKK sever İsveç, dün yine bir PKK'lıyı Türkiye iade etti bile.
Batı'dan alkış alan Erdoğan tüm adımları atarken Putin'i
küstürmek şöyle dursun iki ülke arasındaki işbirliğini günden
güne güçlendiriyor. Herhalde Karadeniz'den komşu iki
ülke tarihte hiçbir zaman bu kadar yoğun
işbirliğine girmemiştir.
S-400'ler, ruble ve TL ile
ticaret anlaşması, enerji üretme teknolojimize
çağ atlatacak Mersin Akkuyu Nükleer Santrali,
hangi birini sayalım.
Tabii tüm bunlar olurken, ABD'nin, Rusya'nın, İran'ın, Fransa'nın
operasyon çektiği Suriye'de, Irak'ta PKK-YPG'ye yönelik yeni askeri
harekâtlar yaptığımızı da unutmayalım.