Ankara'daki 30 Ağustos Zafer Bayramı Resepsiyonu dönüşü Esenboğa
Havalimanı'nda bir kafeteryadan su alayım dedim.
Ancak, kasaya varınca elimde tuttuğum şeyin su olduğundan emin
olamadım.
Çünkü kasiyer tam 4.25 TL istedi bu küçük su için.
"Emin misin? Benzinin litresi 5.20. Üstelik bu su yarım litre.
Son kararın mı" gibi sorularıma kendinden emin yanıtlar veren
kasiyer arkadaşı iptal işlemleriyle uğraştırmamak için parayı
ödedim.
Nakit olarak...
Ancak diyaloğa şahit olan arkamdaki bol çocuklu çift hızla olay
mahallinden uzaklaştılar.
Muhtemelen ucuz ve içebilir su kaynaklarına doğru... Belli ki çok
susamışlardı.
Mevzuu sosyal medyadan duyurunca anladım ki dert büyükmüş.
Benim başıma gelen "neymiş ki?" Atatürk Havalimanı'nda 500 ml suyu
6 liraya içen bile varmış!
Meğer milletimiz ne çok susuz kalmış bu çöllerde!
Tabii ecnebi havalimanlarından örnekler verip halimize şükredelim
diyenler de vardı...
İşletmelerin yüksek kiraları ödemek için suya yüklendiklerini, bu
yüzden çok da "şaapmamamız" gerektiğini öğütleyen liberaller de...
(Atilla Yayla hariç.) "İngiliz bayraklı teknede" Can Paker'le
çektiğimiz bir selfie'yi sosyal medyaya koyup, altına "sudan
mevzularla fitne çıkartan bir ajan" olduğumu yazan nargileci
troller de gecikmediler elbette.
Sanki başka bir yerde yaşıyormuşuz gibi "Halkın arasına hoş
geldiniz" diyen Spartakist arkadaşların da tartışmaya iştirakiyle
döngü tamamlanmış oldu...
Ama kuşkusuz tartışmayı bitiren öneri, havalimanlarına temiz
içilebilecek bedava su konulması gerektiğini söyleyen dünya görmüş
bir vatandaşımızdan geldi.