7 Haziran'dan beri herkesin ağzında aynı sakız. "Seçmen 13 yıl sonra koalisyon istedi." Bak sen!
Kime sordun? "E sandıkta hiçbir partiye tek başına iktidar vermedi ya."
46 milyon seçmen arasında organize oldu ve aralarında hangi partiye oy verecekleri konusunda anlaşıp önümüze bu tabloyu koydu öyle mi?
Seçim öncesi CHP'yi, MHP'yi, HDP'yi, PKK'yı, Cemaat'i, merkez medyayı, illegal solu, New York Times'ı... Bir araya getiren ittifakın amacı neydi? İçinde en yakın rakibini neredeyse ikiye katlayan Ak Parti'nin de olduğu geniş temsiliyet kabiliyetine sahip bir koalisyon oluşturmak mı? Ya da 7 Haziran sabahı Avustralya'dan (Avusturya değil) uçup gelen, bölgede hayatını tehlikeye atarak sandık başına giden Ak Parti'li seçmen Erdoğan'ın statüsünün ve Çözüm Süreci'nin tartışılacağı koalisyon senaryoları için mi oy verdi?
Bırakın bu işleri. Tarihinde ilk kez sivil bir toplumsal dönüşüm sürecinin içine girmiş, seçime katılımın yüzde 85'lere vardığı aşırı politikleşmiş bir ülkede seçmen sandığa tavır koymak için gider, uzlaşı için değil.
Sivil dinamiklerin hâkim olduğu, kimi zaman sınırları çok katı olan kutuplaşmalara da neden olan toplumsal çelişki süreçleri sağlıklı doğumun habercisi sancılardır. Zaten, bir arada yaşama iradesi denilen konsensüs de demokrasi dışı mekanizmaların tepeden buyurmadığı, halkın kendisinin ulaştığı sentezlerdir. Tarih boyunca önümüze konulan padişahın, Atatürk'ün ya da askerlerin çözümüydü. Şimdi Türkiye halkı "arasında tartışarak" butik çözümünü yaratmaya çalışıyor, hepsi bu.