Ne zaman Cemaatle ilgili bir tartışma çıksa CHP'li arkadaşlarım "Önce biz fark ettik, sana söylüyorduk" diyorlar.
Bu "uyanıklıklarında" her türlü dini cemaate kategorik ve "doğal olarak" karşı olmalarının da etkisi var elbette.
Bense her konuda olduğu gibi, Fethullahçılar hakkında da özcü davranmadım.
Eylemlerine baktım ve MİT'e yapılan operasyonda şüphelerim artmaya başladı.
Sonrasını da biliyorsunuz işte. Bu yöndeki eleştirel yazılarımdan ötürü o dönem yazdığım gazeteyle aram açıldı, istifa ettim.
Ama yine de haklılar, benden önce "uyandılar." Hatta CHP'liler içinde bu çeteyi ilk fark edenlerden biri de Deniz Baykal'dı. 10 Ekim 1995 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yer alan "DGM'den Gülen'e inceleme" haberinin altında şu sözleri var:
"Paralel bir devlet var; resmi devletin dışında, resmi hiyerarşinin dışında, ayrı bir yer altı-yerüstü devleti var."
Hadi ben hakkınızı teslim ettim, özeleştirimi de her fırsatta yapıyorum. Peki, tehlikeyi birkaç yıl önce fark etmekle övünenler, ben ve benim gibiler tıpkı PKK gibi tüm Türkiye için tehdit olan Cemaat'le kıyasıya mücadele ederken niye süngülerini düşürdüler? Dahası adeta onlarla omuz omuzalar?
Öyle ya, Genel Başkanları Baykal yukarıdaki açıklamasının yanı sıra, Fethullahçılarla işbirliğine kolay kolay "ikna" edilemeyecek biri olduğu için kaset komplosuyla devrilirken niye ses etmediler?
Dengir Mir Fırat'la girdiği polemik köpürtülerek, Hürriyet'e, Radikal'e, "Hedef yüzde 40" manşetleri attırılarak Baykal'ın yerine getirilen Kılıçdaroğlu'nu niçin "hiç" sorgulamadılar?
Fethullahçılar, 17-25 Aralık'ta bu ülkenin yatırım yapan işadamlarına, hepimize ait olan kamu bankalarına yani Türkiye'ye kumpas düzenlerken niye zevkten dört köşe oldular? Hâlâ da ağızlarından ayakkabı kutusu, Zerrab düşmüyor.