7 Haziran seçimlerinin ardından PKK'nın "Devrimci halk savaşı" ilan etmesi, tabandaki desteğini yitirmesinin yanı sıra devletin sert tepkisini üzerine çekmesine neden oldu.
15 Temmuz'da ise Fetullahçı cunta püskürtüldü. Bu yapının üyelerine ve işbirlikçilerine dair yürütülen operasyonlar da kararlılıkla ve hızla devam ediyor.
Siyasi farklılıklarına rağmen Türkiye kamuoyu, strateji açısından beraberliklerini gizlemeyen bu iki terör örgütünün ülke için büyük tehdit olduğu konusunda hemfikir.
Ancak "dışarıdaki" hava bunun tam tersi. Bu durumda, FETÖ'nün ve PKK'nın faaliyetlerinin Avrupa devletlerinin ve ABD'nin Türkiye'ye yönelik planlarıyla örtüşmesinin etkisi büyük. Ayrıca, uluslararası kamuoyu, FETÖ'nün ve PKK'nın yurtdışında yürüttüğü sistematik manipülasyonlardan da etkileniyor.
Peki Türk devleti, siyasal iktidar, STK'lar ve biz bu olumsuz havaya karşı ne yapıyoruz?
Yanıt; kocaman bir hiç.
İyi niyetli çabalar ise Fetullahçıların ve PKK'nın koordine faaliyetlerini karşılamaya yetmeyecek nitelikte, "çocukça!"
Her etkinlik takvimini takip eden Fetullahçıların, Avrupalı siyasilere, aydınlara, gazetecilere ve kamuoyuna yönelik birebir markajlarının, "cd" dağıtmak gibi, ikna edilecek insanların "kendilerinin çaba harcamasını gerektiren" faaliyetlerle etkisiz hale getirilmesi imkânsız.
Hele hele sınırsız para ve insan kaynakları da düşünülürse...
Başta FETÖ ile mücadelenin kalesi konumundaki Beştepe olmak üzere, hükümetin ve Dışişleri'nin klişe yöntemleri bırakıp gerçekleri anlatmak için etkin bir kampanya örgütlemesi şart.