15 Temmuz işgal girişiminin üzerinden bir yıl geçti.
O gece neler yaşandığına dair puzzle büyük oranda tamamlandı.
Kafalardaki birkaç eksik parçaya rağmen resim netleşti.
Hangi görüşten olursa olsun aklı başında herkes görüyor ki, 15
Temmuz, içerideki tetikçilerin kullanıldığı, askeri darbe görünümlü
bir işgal hareketiydi.
Amaç ülkeyi Mısır'daki gibi kaotik bir darbe sürecine sokmak,
ardından da sorunu Suriye'deki gibi çözmekti.
Beceremediler. Halk beklendiği, bazı siyasilerin de yaptığı gibi
sığınaklara inmedi, arkadaşlarının güvenli evine sığınmadı.
Sokağa çıkıp darbecileri tepeledi, yargıya teslim etti. Yani
yurtsever askerlerin ve polislerin yardımıyla ordusunu ve kendisini
esaretten kurtardı.
Ancak ülkenin ana muhalefet lideri Kılıçdaroğlu her fırsatta bu
netliği flulaştırmaya çalışıyor.
15 Temmuz'un ertesi günü Meclis kürsüsünden "kuşkusuz ki bu bir
darbe girişimidir" dediği halde şimdilerde "kontrollü darbe" diye
söyleniyor.
Üstelik 249 vatandaşın hayatını kaybettiği bu ciddi olaya dair
ortaya sürdüğü iddiaları için tek bir delil ya da şahit
gösteremiyor.
Az uz değil, milyonlarca seçmenin oyunu almış bir partinin lideri
kalabilmeyi başaran birinden bahsediyoruz.
Dolaysıyla, kendisini Ak Parti- Erdoğan karşıtı olarak tanımlayan
vatandaşlar da genel olarak destekledikleri Kılıçdaroğlu'nun bu
paranoyalarına zoraki ortak oluyor.
Ve bence sayıları hiç de az olmayan bu kitle daha önce de birkaç
kez altını çizdiğim gibi 2019 sonrası Türkiye'nin anahtarını elinde
taşıyor.
Dolayısıyla ehveni şer diyerek yöneldikleri mevcut CHP yönetiminin
çaresizliğine terk edilemeyecek kadar değerliler.