Yeryüzünde bizler kadar yaşama inatla tutunan bir halk olduğunu sanmıyorum.
Havalimanımıza intihar bombacıları saldırı düzenliyor, 3 saat sonra uçuşlar kaldığı yerden sürüyor.
Terör gün aşırı canımızı yakıyor, sokakta korkudan eser yok.
Askeri darbeyi savuşturuyoruz birkaç hafta sonra Boğaz'da üçüncü köprünün açılışını yapıyoruz.
Onca sabotaja rağmen ekonomik kriz yaşamıyoruz.
Terörle tanışan Avrupa başkentlerine bir bakın.
Bizlerin yaşadığı acının binde birine bile maruz kalmadılar. Ama travmaları, OHAL'leri, paranoyaları hâlâ devam ediyor.
Yo, bu cesaretle ya da kimi self oryantalistlerin dediği gibi "doğulu rahatlığıyla" açıklanabilecek bir durum değil.
Aksine halkın ve siyasetin içinde bulunduğu durumu rasyonalize edip en doğru ve gerçekçi tavrı geliştirmesiyle açıklanabilecek bir "hal."
Yani solcuların o çok sevdiği tarifle "somut durumun somut tahlili."
Çünkü ülkece neyle karşı karşıya olduğumuzu biliyoruz.
Ordudan "çaldığı" F-16'larla Meclisimizi vuran FETÖ'ye karakollarımızı bombalayan PKK'ya, düğünlerimize dalan IŞİD'e istediğini vermiyoruz.
Terörle, zorbalıkla verilmek istenen mesajları sahiplerine başımız dimdik iade ediyoruz.
Zira biliyoruz ki terörün panzehiri durdurulmak istenen hayatlarımızı terk etmemek.
15 Temmuz'un ardından tarif etmeye çalıştığım kararlılığımız enikonu kemikleşti.
Terör koalisyonunun artık kendini gizleme gereği bile duymadan fütursuzca saldırması da işte tam olarak bu yüzden.