Kimilerinin ağzından bu formülü çok sık duyuyorum. Özetle şunu
söylüyorlar.
"Son dönemin belirleyici niteliği, Cumhuriyet'in çevrede tuttuğu
dindarların ve Kürtlerin merkezinde olduğu bir demokrasi
ittifakıdır. Dolayısıyla dönemin ruhuna en uygun olan ittifak AK
Parti HDP koalisyonudur. Bu formül aynı zamanda HDP'ye de hükümet
sorumluluğu yükleyerek aşırılıklarını törpüler."
Aslında gerekçeleri ikna edici, ama iki yıl öncesinin koşullarına
göre. Zira bu öneride bulunan arkadaşların tarif ettikleri fiili
ittifakın bir bileşini olan o HDP'ye artık ulaşılamıyor. Çünkü
mevcut haliyle hareket, referandum dönemi de dahil olmak üzere,
siyasetin sivilleşmesi ve demokratikleşmesine
dair "boykot" seviyesindeki karşı duruşu bir nebze de
olsa tolere edilen pozisyonunu mumla aratıyor.
Burada HDP'nin ittifaktan kopuşunun miladının Gezi sonrasına denk
geldiğini söyleyebiliriz. O günlerde Gezi eylemlerinin Kürt
sokağına taşınması projesine alet olamayan parti, sonrasında bu
oyuna göre dizayn edildi. Tabii ki eş başkanlıkları da...
Gülen çetesinin 17-25 Aralık operasyonlarına sarılan, 7-8 Ekim'de
50 vatandaşın hayatına mal olan Kürt sokağının Gezisini tertipleyen
HDP safını açıkça tasfiye olan sınıflardan yana belirledi.
Bugün vardıkları nokta ise, Suriye meselesi üzerinden "terörist
Türkiye" mottosunun taşıyıcısı olan provokatif bir hareket. Gülen
çetesi gibi vesayet odaklarıyla bile bir arada görünmekten
çekinmiyorlar.
AK Parti HDP koalisyonunu savunmanın siyaseten doğruculuk açısından
güvenli bir pozisyon olduğu ortada. Bu bir siyasetçi, yazar ya da
akademisyen için en risksiz konum. Ne var ki mevcut söylemi ve
duruşuyla HDP'nin herhangi bir hükümet formülü içerisinde yer
almasının hele hele bu bileşende eski Türkiye koalisyonun hala
karşısındaki tek aktör olan AK Parti'nin yer alması dönüşüm süreci
için tehlikeli.