12 Eylül Türkiye'de uzun yıllar sakıncalı bir gün olarak görüldü. Kutlamalar yasaklandı, etkinliklere katılanlar orantısız polis gücü ve hukuki yaptırımlarla karşılaştılar. Kısacası hep gerginlik günü olageldi 1 Mayıs. Bu durumun tek sorumlusu yaygınlaştırılan kanaatin aksine her zaman devlet değildi. 12 Eylül öncesinden beri temel taleplerinden biri "resmi bayram ilan edilmek" olan bu etkinlik, dönemin Başkanı Tayyip Erdoğan zamanında 2009'da yasalaştı. 1 yıl sonra 2010'da da, kutlamaların çok uzun bir aradan sonra Taksim'de yapılmasına izin verildi. Bu kazanım kronolojisini, emekçi ve yoksul sınıflar adına "çelişkiyi azaltmaktan" ziyade keskinleştirmek için dişini tırnağına takmış "solcu" yayın organlarında görmeyeceksiniz. Çünkü doğru yaygınlaşırsa, ağlarına düşürüp kendilerinin ve başkalarının hayatını kaydıracak işçileri "mezarlarını kazmaya" ikna edemezler. Bu yüzden 1 Mayıs'ı yasalaştıran, Taksim'i etkinliklere açan, 2010 referandumuyla örgütlenme ve sendikalaşma özgürlüğüne anayasal güvence getiren Erdoğan'ı ve Ak Parti'yi işçi düşmanı ilan ediyorlar. Tıpkı, bugün yüzde 20'den yüzde 40'a çıkan orta sınıfı genişletme hamlesinin benzerlerini uygulamaya çalışan dönemin Cumhurbaşkanı Özal'a "Çankaya şişmanı işçi düşmanı" demeleri gibi. O gün çalışan bugünün emekçilerinin Özal'ı nasıl rahmetle andıkları umurlarında değil. Hakkını aradıklarını söyledikleri halde alanlarda binde birini alan "emekçilerin" kitlesel olarak, emek düşmanı ilan ettikleri Erdoğan'a oy vermesi de...