Türk halkının 15 Temmuz gecesi Fetullahçı darbecilere karşı
sokağa çıkıp demokrasiyi, vatanı ve laikliği savunmasında
Cumhurbaşkanının çağrısı kadar etkili olan bir faktör daha vardı;
müezzinlerimiz!
Amerikan Foreign Affairs isimli internet sitesinde yayımlanan bir
makalede konuyla ilgili şu ayrıntıya yer veriliyordu.
"1 minareden okunan sala, tıpkı atılan bir twit gibi 300 metre
mesafedeki insanlara kadar ulaşıyor." Türkiye'nin çok dar bir
kesiminin Twitter'ı aktif kullandığı, bu mecradan enforme olduğu
düşünülürse minareler, özellikle Anadolu'da oldukça etkili birer
haber kaynağı!
İşte akın karanın netleştiği o gece halkın destansı direnişini
örgütleyen müezzinlerden biri de İzmirli Mehmet Kuzgun'du.
Kuzgun da diğer yurtsever meslektaşları gibi darbe girişimi gecesi
halkı Fetullahçı darbecilere karşı direnmeye sevk etmek için,
Narlıdere'deki bir camide sala okudu.
Ancak Kuzgun o gece sırf bu nedenle, sala okuduğu için saldırıya
uğradı.
Saldırı anını kaydeden caminin kamera kayıtlarını mutlaka
izlemişsinizdir, her şey ayan beyan ortada.
Ne var ki tüm delillere rağmen saldırganlar elini kolunu sallayarak
yargılandıkları mahkemeden çıkıp gittiler...
Doğal olarak bu durum vatandaşta büyük tepki yarattı.
Zira vatanına sahip çıkan bir kişinin aynı ülkede yaşadığı
"vatandaşlar" tarafından takdir edileceği yerde cezalandırılması
başlı başına bir sorun.
Ne var ki bu ahlaki ve vicdani çelişkinin ötesinde ortada hukuki
bir paradoks da var.
Çünkü Kuzgun gibi o gece 60 civarında müezzini darp eden diğer
saldırganlar, hukuk önünde suçlandıkları fiile orantılı ceza
talepleriyle yargılanıyorlar.
Peki, İzmirli müezzin Kuzgun'un farkı ne?
Müezzin Kuzgun mu çok yalnız yoksa kendisini tehditler eşliğinde
kamu binasında darp eden saldırganlar mı çok nüfuzlu?
***
Laikliğin tehlikede olduğu ülkede müezzin mi dövülür?