Toplu halde birini, bir şeyi sevmeye ya da ondan nefret etmeye
çok müsaitiz.
Dün "kadın dövmeleriyle" meşhur arabeskçilerden birinin yaşam
öyküsünü anlatan filmi avuçlarımız patlarcasına alkışlıyorduk...
Bugünse sevgilisi Sıla'yı dövdüğü iddia edilen oyuncu Ahmet Kural'ı
hep birlikte çiğ çiğ yiyoruz.
Bu elbette ne ilk ne son vukuat. Her gün ünlü bir futbolcunun,
gazetecinin, oyuncunun dahil olduğu, kadına şiddet ve taciz
iddiaları gündemde. İş öyle bir boyuta gelmiş durumda ki, taciz
iddiaları dizi-film sektörünü vuruyor!
Yalnızca bizde değil; Hollywood da aylardır taciz skandallarıyla
sarsılıyor. Düşünün, çocukluğumuzun vazgeçilmezi "Cosby Ailesi"
dizisinin o sevimli babası Bill Cosby bile taciz ve şiddet
iddialarının muhatabı!
Siyaset ve medya dünyası da kadına yönelik suç iddialarıyla
çalkalanıyor. ABD iç siyasetinde rakipler birbirlerini "eski
sevgililerin" yıllar sonra ortaya çıkan "ifadeleriyle" vuruyor.
Sahi, yayınladığı belgelerle yönetimleri sarsan WikiLeaks'in
kurucusu gazeteci Julian Assange hakkında ortaya atılan tecavüz
iddialarına ne olmuştu?
Ancak özel hayatlara dair sınırlı veriyle varılan kanaatler konusunda dikkatli olmak zorundayız.
Çünkü tacizci, dayakçı, sapık vs. gibi iddialar çocuk oyuncağı değil. Öyle ki, aksinin ispatlanması halinde bile bu yaftaları bir kez yiyen yediğiyle kalıyor. Tekzip mekzip hikâye! *** Cesaret işi ama bu noktada feminist bir kazanım olan "kadının beyanı esastır" kabulünün sorgulanması gerekiyor.
Çünkü taciz, şiddet vs gibi saldırılarda suskunluk sarmalına mahkûm edilen "güçsüz tarafa" cesaret vermesi açısından faydalı olan bu ilkenin yan etkileri de var.
Örneğin iftira olasılığı. Öyle her güçsüz olan doğruyu söyleyecek diye bir kural mı var?
Kaldı ki kadınlar da ihtiras ve intikam gibi, insanı her yola sevk edebilecek duygulardan "mahrum" değil.
Erkek egemen kabulleri yıkayım derken, zorlama ve ayrımcı cinsiyetçi klişelerle yeni mağduriyetler yaratmayalım.
Çünkü sorunumuz büyük. Yalnızca kadına değil, devletin devlete, sistemin erkeğe, büyüğün çocuğa, insanın hayvanlara... Dahası kadının kadına, erkeğin erkeğe, çocuğun çocuğa yönelik koskoca bir şiddet ağıyla karşı karşıyayız.
Bize lazım olansa hukuk, iş dünyası, kültür endüstrisi vs. her alanda daha fazla eşitlik. Kaş yapayım derken göz çıkartan, mağduriyet iddiasını bir silaha dönüştürme potansiyeli taşıyan ayrımcılıklar değil.