ABD'nin Türkiye'ye yönelik keyfi vize sınırlaması yıllardır kafa
yorduğumuz "kadim tartışmamızı" başka bir boyuta taşıdı.
Şöyle ki; başlarda, Erdoğan'ın "çevredekilere" yönelik pozitif
politikalarıyla argümanları elinden alınan solun, doğal bir refleks
verdiğini düşünüyordum.
Çünkü Erdoğan reformist politikalarıyla dindar ve muhafazakâr
kesimlerin yanı sıra, solun doğal tabanı olan Kürtlerden ve
yoksullardan da oy alıyordu.
Bu yüzden de Erdoğan ne yaparsa karşısında durmayı "sol siyaset"
olarak görüyorlardı.
Hatta Oktay Akbal Cumhuriyet'te bu "devrimci" görevi "Kartaca
yıkılmalıdır" diye özetliyordu.
Akbal örnek olarak da o günlerde Adalet ve Kalkınma Partisi
hükümetinin emeklilere yaptığı zammı gösteriyordu. Evet, bu,
solcuların hakkını aradığı emekçilerin lehine bir gelişmeydi. Ancak
Erdoğan yaptığı için övülmemesi hatta eleştirilmesi
gerekiyordu!
Düpedüz saçmalık işte...
Fakat amaç sandıkta alınmayan iktidarı devirmekti. Ve amaç her
türlü mantıksızlığı, çelişkiyi haklı kılıyordu.
Solun Erdoğan travması sonrasında edindiği bu refleks benzer
olaylarda tekrarlana tekrarlana bir tike dönüştü, komikleşti.
Acıklı tabii.
Çünkü derdim, ABD'nin TIR'lar dolusu silahıyla "halkına bağımsız devlet" kuracağını iddia eden PKK ve siyasi temsilcileri değil...
Ya da ana dillerini aksanlı konuşan gazeteciler, seküler cemaatlerinden ekmek yiyen gedikliler, vs.
Onlara üzülmek için bile geç artık.
Sözünü ettiklerim, kendisine "solcuyum" diyen ve bunu yurtseverlik, bağımsızlık yanlılığı sanan gençler...
ABD uşaklığı "solculuk" gibi önlerine sürülen geleceğimiz. *** Keşke biraz yılların sosyalisti İdris Küçükömer'in "sağ" diye tanımladığı solun bizdeki simsarları yerine evrensel örneklere kulak verseler.
Mesela solun dünya üzerindeki en ciddi deneyimlerinden birini onca darbe ve işgal girişimine rağmen yaşatan Venezüellalı yoldaşlarına...
Liderleri Maduro sesini duyurabilmek için geçenlerde Türkiye'deydi. Erdoğan'la görüştü. Şunları söyledi:
"Bu dünya için mücadele edilmeli. O yüzden Türkiye'ye geldik çünkü Türkiye'ye inanıyoruz. Yeni bir gücün doğduğunu biliyoruz. Tarihine ve kültürüne inanıyoruz. Daha da yaklaşalım, birbirimizi daha iyi tanıyalım, saygı duyalım ve bu yeni dünya için temelleri atmaya başlayalım diye dostluk kollarımızı size uzatıyoruz."
Ama ne yazık ki dünyanın ta orasından duyulan Türkiye'nin emperyalizme karşı mücadelesine, isyanına bir arada yaşadığımız kardeşlerimizin kulakları sağır.
Tıpkı bir zamanlar ABD'nin kulu kölesi olan bir ülkedeki zulme isyan için söylenen şu şarkıdaki gibi;
Susarlar sesini boğmak isterler
Yarımdır kırıktır sırça yüreğin
Çığlık çığlığa yarı geceler
Kardeşin duymaz eloğlu duyar...
Gelin görün ki, ülkece ABD'ye emperyalizme kafa tuttuğumuz bu günlerde hiç ağza alınmıyor bu dizeler.