Bir beyamcamız vardı sizden iyi olmasın. Semtin en iyi havuzu onun evinin bahçesindeydi. Amcamız herkese yüzme öğretmeye çalışırdı. Şöyle kulaç atacaksın, böyle ayak çırpacaksın, nefesini iyi kullanacaksın vs. Ne var ki bir kişiye bile yüzme öğrettiği görülmemişti. Niçin mi? Neden olacak canım kendi yüzme bilmiyordu, o kadar!
7 Haziran sonrası kimi seçim analizlerine baktıkça, yüzme bilmeyen yüzme hocası beyamcamızı hatırlıyorum. Haksız mıyım? Hayatları boyunca sokaktaki üç kişiyi ikna edip yan yana getirmeyi başaramamış siyaset yüzücüleri AK Parti'nin seçim karnesini, 13 yıl boyunca partisini tek başına iktidarda tutmayı başaran bir adama bağlıyorlar. Üstelik de günah keçisi ilan etmeye çabaladıkları kişi, kritik ettikleri seçimlere de girmediği halde.
Evet, Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan bahsediyorum. Düşünün, 28 Şubat'ın yasal ve fiili barajların etkin olduğu bir konjonktürde, hakkında "muhtar bile olamaz" manşetleri atılan siyasi yasaklı bir aktör, yoktan bir parti kuruyor. Ve partinin başından ayrıldığı güne dek, 3 genel, 3 yerel seçim, 2 de referandumdan birinci çıkıyor. Altın vuruşunu ise, henüz 10 ay önce, içteki muhalefetin yanı sıra, epeyce bir ecnebiyi de yan yana getiren ittifaka karşı yüzde 52 oy alarak yapıyor.
Aynen öyle. Seçimlerde başarılı olması için akıl verdikleri siyasi, siyasi hayatı boyunca tek bir seçimden bile başarısız çıkmamış. Alay konusu siyasi pratikleri (hezimetleri de diyebiliriz) bir yana, teoride bile çuvallamalarıyla meşhur beyzadelerimizin kendilerine olan güvenleriyse maşallah yerinde. Erdoğan'ın üslubu şöyle olmalıymış. Daha çok gülümsemeliymiş. Ekonomi politikalarını başka türlü şekillendirmeliymiş...
Niçin? Erdoğan, henüz su üstünde durdukları görülmemiş bu siyaset yüzcülerinin tavsiyelerinin tersini uygulayarak başarmadı mı? Ülkedeki dev altyapı projeleri, istikrarlı bir piyasa, yüzde yirmiden yüzde kırka çıkan orta sınıf, teğet geçen küresel krizler bu zatların eleştirdiği ekonomi politikalarının ürünü değil mi?