2.5 yıllık Çözüm Süreci boyunca Kandil defalarca süreci sabote
etti. Siyasi iradenin bölgede fiili durumu sürdürmek için aldığı
riski, barış karşıtı unsurların simetrisinde savaşa hazırlık için
istismar etti. Provokasyonları karşısında AK Parti hükümetinden ve
devletten beklediği refleksi, sertleşmeyi göremeyince de ardı
ardına "süreç bitti" açıklamaları yaptı. Ama her defasında
aklıselim hâkim geldi. Ta ki bugüne değin.
Yasal kanatları HDP'nin 7 Haziran'da aldığı yüzde 13'lük oyu,
devleti terör karşısında doğal reflekslerine döndürmemek için
çalışan siyasi iradeyi tasfiye amacıyla kullanmasıyla son başladı.
Kandil daha da fütursuzlaştı ve her gün şehitlerin geldiği bir
tabloya geri döndük.
Açık konuşalım, artık ne yazık ki geride bıraktığımız Çözüm Süreci
koşullarını işletemeyiz. Masayı canlarımızın üzerine deviren PKK ve
HDP ile dünkü gibi bir ilişki modeli artık mümkün değil. Devlet,
uluslararası meşruiyeti olan meşru müdafaa hakkını elbette
kullanacak.
Gelinen aşamada başından beri barışı savunan kesimlerin bu somut
durumu görmeden PKK çevresine yeniden kredi açılması talepleri ya
da HDP'yi bağımsız bir irade olarak konumlandırmaları romantikliğin
ötesine geçmiyor. Bu kişilerin çoğu tanıdığımız, iyi niyetlerinden
de şüphe etmediğimiz isimler. Ne var ki barışın şimdi ihtiyacı
olan; diyaloğu bozan tarafın açıkça tanımlanması ve onun ciddi bir
özeleştiri vermesi için sıkıştırılması... Sanki bunca provokasyon
yaşanmamış gibi, tarafların pozisyonlarını eşitleyen yaklaşımlar,
yeniden aynı sona şahit olmamızdan başka hiç işe yaramayacak. Daha
da kötüsü bu klişe tutum, megalaidealarını barışın ve çözümün önüne
koşan PKK çevresinin ilkesiz stratejisinin meşrulaştırılmasına
hizmet edecek.