Yarışın ve kavganın onuru, sonucun kabul edilmesinden gelir.
Yoksa adama "niye çıktın sahaya" derler. Dalga geçerler, saygı
göstermezler.
Karşılaşma bittikten sonra rakibinin arkasından taşa, bıçağa
sarılana Anadolu'da ne dendiğini de sizler biliyorsunuz.
Demokrasi de aynı mantığın üzerine kuruludur. Halkın iradesinin
kabulü esastır. Yani kentte tüm aktörler oyunun kurallarını kabul
eder.
Kurallarını kabul ederek giriştiğin sandık yarışında seçmen sana
istediğin sonucu vermemişse, mızıkçılık edemezsin... Rakibini,
yenemediğin sandığın dışında siyaset dışı yöntemlerle vurmaya
çalışamazsın...
Dış müdahale çağrıları yapamazsın. Teröristlere ve vesayet
odaklarına "benim yapmadığımı siz intihar saldırısıyla, darbe
girişimiyle yapın bari" mesajı veremezsin.
15 Temmuz sonrası devletin uluslararası hukuktan doğan meşru
müdafaa hakkını kullanarak başlattığı yargısal sürece itiraz
edenlerin yaptıkları da farklı değil.
FETÖ'ye ve PKK'ya yönelik yargının attığı her adımı, daha ifade
çağrısı muhataplarına ulaşmadan "siyasi" diye yaftalıyorlar.
Onlara göre tüm bunları Erdoğan, nasıl yapabiliyorsa,
"muhaliflerini tasfiye etmek için" yapıyormuş.