Referandum sandıkları sayılırken tüm Türkiye'de
ahmak ıslatmaya başlayan hava bile sıkıldı. Dün
İstanbul'da yağmur yerini doluya bıraktı.
Medya ise referandumun üzerinden 4 koca gün geçtiği halde
bıraktığımız yerde sırılsıklam geziniyor.
CHP
yandaşı basın sandıktan çıkanı hazmetmekte zorlananları hiçbir
somut deliledayanmayan iddialarla ıslatma derdinde.
Diğerleriyse hâlâ anlamıyorlar ama onlar da
"beraber ıslanıyorlar yağan yağmurda."
Referandumda Evet'in Hayır'a attığı krallar gibi
3 puanlık golün farkında bile değiller. Hâlâ yüzde
ellinin üzerindeki 1.4'ü izah etmekle meşguller.
Devlet Bey bile çıkıp da "48.6'yı çıkart 51.4'ten kaldı mı
sana 2.8'den 3" hesabı yapmadı.
Oysa sonuçların açıklandığı pazar gecesinden beri ısrarla
söylediğim gibi, golü atanınkazandığı maç çoktan
bitti. Türkiye kazandı.
Artık hem 3 puanı kazananlar hem de kaybedenler
için önümüzdeki maçlara bakma vakti.
Ve biliyorsunuz fikstürde duyurulan maçlardan
en babaları 2019'da.
Biri yerel seçim diğeri de Başkanlık.
İlkinde çok sıkıntı yok. Belediye seçimlerinde seçmenin refleksi
yereldir ve normal seyrinde gelişir. Herkes üç beş bir
şeyler alır.
Ancak içeriden, dışarıdan, havadan, sudan nem kapan Başkanlık
seçimi maçı önemli.
Evet takımının maça hangi teknik direktörle gireceği tartışma
konusu değil.
Öyle ya, 15 yılda her maçta takımına üç
puan aldıran Erdoğan ellerinin altında.
Üstelik 16 Nisan'daki maçta olduğu gibi o, karşı taraf 11 kişiyken
ve takımı 6-7 kişikalmışken bile maçı tek golle kazanan
bir hoca.
Hayır takımınınsa bildiğiniz üzere hocası belli değil. Bu yüzden de
hocası olduğunu söyleyen çok.
Ne var ki bu "hocanız benim" diyen isimlerin hali pek iç açıcı
değil. Düşünsenize, sonuçta hepsi 16
Nisan'daki yenilgiyi
sahiplenmeye çalışan isimler.
Kılıçdaroğlu "Yüzde 48 benim" diye çırpınıyor. Yani "3 puan
farkı ben, tek başıma
yedim" diyor Erdoğan'dan...