Kemal Kılıçdaroğlu'nun partisinin grup toplantılarını beddua ve
küfür seansına çevirmesini yalnızca "terbiyesizliğe" ya da
"duygusal patlamaya" bağlamanın hata olduğunu hatırlatıyorum sık
sık. Zira kimse hatta Kemal Bey bile bu denli sistematik
terbiyesizlik yapamaz.
Amaç, siyaset mekanizmasının asgari saygıya dayanan diyalog
kanallarını kapatmak, yani demokrasinin müşterek zeminini ortadan
kaldırmak. Evet, bir nevi, hayatın durdurulmasını hedefleyen
terörün silahsız versiyonu.
Öyle ya kadın bakanlarına bile "kimin altına yatıyorsunuz" diye
seslenen bir rakip parti lideriyle ilişki kurulmasını hangi taban
içine sindirebilir.
Sonrasıysa malum. Siyasi temsilcileri konuşamayan halk sokakta
kutuplaşır. Darbe mekaniğinin çarkları tıkırdamaya başlar. Dünyanın
her yerinde olduğu gibi siyasetin işlevsiz kaldığı bahanesine
sarılan ordu devreye girer.
Türkiye'nin aşağı yukarı 65 yıllık demokrasi serüveninde defalarca
olduğu gibi, ülke kalkınmaya ve demokratikleşmeye harcayacağı
enerjisini heba eder. Koskoca bir halkın umutları başka bahara
ertelenir.
Tabii ki bu bel altı terör ve kaos siyaseti içerideki medya
provokasyonuyla da desteklenmelidir. Küfürbaz sözcüleri, cemaat
pravdasına çevrilen cumhuriyetleri, isterik mizah dergileri,
karanlık medya siteleri zaten bu iş için vardır. Ama kuşkusuz
Ortadoğu'da hiçbir operasyon yerel dinamiklerin becerisine
bırakılmaz. Uluslararası destek önemlidir.
Siyaseti felç etme operasyonunun, aslında demokrasiyi dağa
kaldırmak için yapıldığı oksimoronuna sarılan yabancı basın "o
halde" küfrün dozunu artırmalıdır değil mi?
Almanya ZDF televizyonunda vasat bir komik belirir ve Türkiye'nin
siyasi tercihleri, inançları, yaşam tarzı kısacası ne kadar ortak
değeri varsa hakaret eder.
Yetmez, İngiltere'de bir gazeteci Türkiye'nin 12. Cumhurbaşkanı'na
hakaret yarışması düzenler. Ama ne kadar ağızlarını bozarlarsa
bozsunlar, bu halkın ağız tadını bozamayacaklar.