Cuma akşamı bizim gazetenin Ombudsmanı İbrahim Altay ve internet
bölümünden Yunus Göksu ile Çengelköy'e gitmek üzere Boğaz
Köprüsü'ne doğru yola koyulduk. Ama tabii ki trafik fena, Haşmet
Babaoğlu yemeğine başlamak için biraz daha bekleyecek.
Bulunduğumuz şeritte önümüzdeki otomobil önü boşaldığı halde
ilerlemiyor.
İbrahim her zamanki sakinliğiyle kornaya basmıyor.
Ne oluyor diye eğilip bakıyorum. Orta yaşlı bir kadın önümüzdeki
araca sağ camından yaklaşmış, eliyle koluyla ve sıkıntılı bir yüz
ifadesiyle bir şeyler anlatıyor.
İbrahim, "Buraya gelmişler şimdi de" diye söyleniyor. Meğer bir
dilenci grubunun üyesiymiş kadın.
Her gün İstanbul'un farklı yerlerinde işe çıkıyorlarmış.
Oysa kadın hiç de dilenciye benzemiyordu.
Giyimi kuşamı kolundaki çantasından saçına kadar orta halli şık bir
hanımefendi standartlarındaydı.
"Vay sahtekârlar" diye söylendim.
Arka koltukta yayılmış oturan Yunus öne doğru kaykılıp "Ben de
Cidde'de dilenmiştim" diyerek konuya dahil oldu. Cidde
Havalimanı'nda uçak rötar yapınca oturmuş yere Yunus, şapkasını da
yanı başına koymuş. Önce bir Pakistan'lı 5 riyal koymuş Yunus'un
şapkasına, ardından da bir pilot... "Ses etmedim" diyor Yunus, uçak
gelene kadar tam 75 riyal toplamış.
Aşağı yukarı 50 TL.
Yunus'a sorsanız "istemeden dilenmiş" ama yerseniz işte. Öyle ya
insan istemeden dilenebilir mi? Hadi Pakistanlıda uyanmadın, pilot
sadaka verirken de...
Be adam, 75 riyal boyunca aklın neredeydi? Tabii bunların hiçbirini
Yunus'a söylemedim.
Hadi siz, gece boyu bizi gülmekten ağlatan Yunus'un fotoğraflarını
sabah.com.tr'den talep edebilirsiniz de ya ben ne yapacağım?
Aldık mı başımıza belayı şimdi?
Önümüzdeki arabaya eğilmiş profesyonel işi olan dilenciliği yapan
kadın mı sahtekâr şimdi, yoksa gazeteci olduğu halde zevk için
dilenen (artık nasıl bir kafaysa) Yunus mu?
İbrahim'in cevabı net ama ben kararımı vermeden önce biraz daha
düşüneceğim.
Aklıma Canan Barlas'ın ağabeyi Can Paker'le ilgili anlattığı bir
hikâye geliyor. O dönemlerde Almanya'da öğrenci olan Can Paker
arabanın direksiyonunda. Yanında Canan Hanım ve Sevgili eşi
Mihriban var.
Otomobilin içinde arabalı vapur sırası bekliyorlar.
Bir adam otomobilin camından eğilip Can Paker'den para istiyor.
Adamın argümanlarına ikna olan Can Paker istenilen parayı
cüzdanından 'şakkadanak' çıkartıp veriyor.
Az uz para da değil hani. Ama Can ağabeyi bilen bilir, onun için
dünya bir yana argümanların analitik tutarlılığı bir yanadır!
Canan Hanım sinirleniyor: "Niye para verdin o sahtekâra!" "Sahtekâr
mı?" diye çıkışıyor Can Paker, "Adam niye yalan söylesin, böyle bir
şeyi niçin yapsın?"
"Niçin yapıyor bilmem ama gayet iyi yaptığı kesin" diyor Canan
Hanım, "Al bak şimdi de arkadaki arabanın şoförüne anlatıyor sana
anlattığı hikâyeyi!"
Olay, Can Paker'in bir hışımla arabadan inip "Sahtekâr adam"
diyerek dilencinin yakasına yapışarak parasını geri almasıyla
sonuçlanıyor.
Dilenci şaşkın tabii. "Ben sahtekâr değilim dilenciyim" diye
söyleniyormuş zavallı.
Evet, geciken cevabımı veriyorum.
Adam haklı beyler!