Uzun bayram tatil bitti, Türkiye iş başı yapıyor...
Ancak bu "pazartesinin sendromu", diğerlerinden biraz farklı.
Zira tatile başlamadan önce döviz kurlarında yaşanan hareketlilik
başta iş çevreleri olmak üzere hepimizi gerdi.
Gerçi piyasalar bayramdan önce büyük oranda stabilize oldu, döviz
bir banda oturdu...
Ancak borsanın kapalı olması tatil boyunca kesintisiz bir soluk
almamızı sağladı.
Dolaysıyla bu sabah pek çoğumuz aynı meraka uyandık. Bayram
öncesindeki atmosfer aranın ardından devam edecek mi?
Daha da ötesi, ekonominin yarısı rakamlarsa yarısı toplumsal psikoloji.
Aynı verilerin her zaman aynı sonucu vermesi çok zor. Ölçmenin sonucu verdiği zarar da cabası.
Örneğin kriz tartışmalarının başladığı dönemde, tüketicilerin genel refleksi böyle bir gerçeğin olup olmadığına bakmaksızın "durmak" oluyor.
Araba yenilenecekse erteleniyor.
Buzdolabı da bir sene daha idare eder deniliyor...
Bu frene basma hali uzun sürüp etkili olursa da panik başlıyor.
Sistemden ciddi şüphe eden vatandaşlar bankalara hücum ediyor, ülkeye sermaye ve yatırım girişi duruyor, vs...
Domino taşları misali, diğer alanlardaki devrilme de birbirini izliyor.
Böyle bir psikolojik atmosfere, yapısal olarak güçlü olan ekonomilerin bile dayanması güç. *** Dolayısıyla bu ekonominin birer ortağı olan Türkiye vatandaşlarına düşen, "kriz var" denilen bayram tatilindeki gibi hareket etmek.
"Hafta başı kriz gelecekmiş" kehanetlerine ve temennilerine aldırmadan gündelik hayatına devam etmek.
Siyasette ve ekonomide krizden nemalananların panzehiri budur.
Zira bu korku simsarının da bir dönem Türkiye'yi "Bu kış komünizm gelecek" paranoyalarıyla korkutup "durduranlardan" hiç farkı yok.
Umacıları farklı, o kadar.