Türkiye, bir yandan DEAŞ ve PKK saldırılarıyla uğraşırken bir
yandan da makamına FETÖ'nün Baykal'a yönelik kaset komplosu sonucu
oturan Kılıçdaroğlu'nun iftiralarına maruz kalıyor.
Geçenlerde, PKK İzmir'de vatandaşları şehit ederken o da
Tekirdağ'da "pazartesi günü göreceksiniz" diyerek Türk halkının tek
ve gerçek temsilcisi parlamentoyu tehdit ediyordu.
Anayasa referandumunda evet oyu vereceklere "hain" demekten bile
çekinmedi.
Hızını alamamış olacak ki, dün de kendisine Türkiye'ye değil
hükümete muhalefet etmesi için oy verenler başta olmak üzere
herkesi utandıracak "altın vuruşu" yaptı.
ABD, CIA bile daha birkaç gün önce Ankara'dan "DEAŞ yardım
iddialarıyla" ilgili olarak resmen özür dilediği halde Kılıçdaroğlu
tuttu, "Türkiye DEAŞ'a silah verdi" dedi.
Yurt dışında ülke ülke kafeste maymun gibi sergilenip, benzer
yalanları dillendiren susamuru gibi, o da mahkemede sorulunca
"delilim yok hissim bu yönde" mi der bilemiyoruz.
Ama kesin olarak bildiğimiz, Bahçeli'nin ifadesiyle "damarlarında
PKK kanı akan yöneticileriyle" birlikte CHP'yi HDP'nin yerine ikame
etmeye çalıştığı.
CHP ve Türkiye için ne acı bir tablo.
Evet, milyonlarca seçmenin oyunu alan CHP'yi, muhalefeti, Türkiye
demokrasisi için hayati görüyorum ve bu yüzden köşemden hiç eksik
etmiyorum.
Ne var ki Kemal Bey'in son günlerde ortaya çıkıp kendisine sert
eleştiriler yönelten kardeşi Celal Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarını,
haber değeri taşıdığı halde bugüne değin görmezden geldim.