Son dönemde Türkiye'de "barış" kadar içi boşaltılan bir kavram
yoktur sanırım. Bir dönem adında "barış" da geçen partinin
yöneticileri ve vekilleri, ellerine aldıkları siyasi temsil
kabiliyetini buruşturup çöpe atıveriyorlar. Savaşı, silahlı
mücadeleyi, taleplerini, hedeflerini gerçekleştirmek için meşru bir
araç gibi pazarlıyorlar.
Kimi Kandil'in komutanlarının bir rest uğruna ölüme gönderdiği
militanın cenazesine katılıp "tüm seçmenleri için de aynı akıbeti
arzuladığını" göğsünü gere gere ifade ediyor. Alkış bile alıyor.
Bir diğeri seçmenlerine, meşruiyetini borçlu olduğu sandığı kuran
ve iradesine saygı gösteren demokratik sisteme karşı sokakta
örgütlenmesi için açıkça çağrı yapıyor.
Haydi, iradesini doğrudan hareketin silahlı kanadına teslim
ettiğini gizleme gereği bile duymayan mazbatalı askerlerin emir
komuta zincirine uygun bu tavırlarına şaşırmıyoruz diyelim. Peki,
sivil alanın göbeğinde yer alıp varoluşunu insanlığın ortak
birikimi evrensel değerlere borçlu olanların barışı sinsice
araçsallaştırmalarına ne buyrulur? Kamu yayıncılığı yaptığını
söyleyen bir gazeteci, insan hakları aktivisti ya da akademisyen
için bu durum affedilecek bir suç mudur?
Yo gemi azıya alıp, çocuk yaştaki kızların, erkeklerin canını
açıkça savaşa pazarlayanlardan bahsetmiyorum sadece. Asıl tehlikeli
olanlar, insanlık tarihinin savaşa karşı soylu ve asil mücadele
yöntemlerini kullanarak, barışı ideolojilerinin zaferi için bir
kalkan gibi kullanan "canlılar!"
Katile lojistik destek