Darbenin üzerinden sekiz gün geçmiş... Halk Fethullahçı cuntanın
tanklarını geldiği yere göndermiş...
250'ye yakın şehit 1500 yaralı var... Ülkece yaşadığımız travma
sonrası "iyileşmeye" çalışıyoruz, yaralarımızı sarıyoruz...
Ayşe Kulin isimli romancı ise, alanlara çıkıp bir zahmet "askeri
darbeye hayır" demek için şartlar koşuyor. Hatta Cumhurbaşkanına
"açık mektup" (yine mi) bile yazmış.
Birinci şartı güvence imiş... Erdoğan alandaki "yobazların"
kendisine saldırmasına engel olur muymuş? Kendisini halktan
koruyacak polis asker var mıymış?
Bu halkın karnını doyurduğu, adam yerine koyup el üstünde tuttuğu
şu kibirli tayfanın haline bakar mısınız?
Yahu seni kim ne yapsın? Altı üstü Migros kitapları yazan bir
vasatsın, o kadar.
Yaşadığın topraklarda huzurla, emniyetle yaşa diye tankın önüne
yatan insanlar. Mesela küçümsediğin, kocasının kamyonuna atlayıp
tankın önüne duran, senin ifadenle "laik eğitimden geçmemiş" Şerif
Boz, sizin için daha ne yapsın?
Sense kalkmış, minnet duyacağın halkına karşı koruma istiyorsun.
Oryantalistler gibi, hiç tanımadığın insanları, sırf yoksullar,
giyimleri kuşamları senin gibi değil, Müslümanlar, dindarlar diye
"potansiyel tehdit" ilan ediyorsun.
Aman aman... Kibrinizle demokrasi için kan dökülen sokaklarımızı
alanlarını, kirletmeyin zaten. Eksik olsun.
Hani Gezi'de gençler "Sen gelme lan" diyorlardı ya, şimdi sana
karşı hissiyatımız da budur.
Tabii ki biz "lan" diye eklemiyoruz.
Darbenin dördüncü günü şerh Allah şerh düşülen, darbeye "darbe"
diyemeyen o komik metinlere imza atan türevlerinle birlikte
"halktan kurtarılmış" tatil beldelerinize gidin. Muhtemel de
oradasın...
Evet, bugünlerde bir kez daha anladık ki yüz yıldır aşağılanan bu
halk dışında, Türkiye'ye, demokrasiye "kayıtsız şartsız" sahip
çıkacak kimse yokmuş; ne aydın, ne sanatçı ne şucu ne bucu...